24.Bölüm-"Namlunun Ucunda"

625 59 47
                                    

İçeriye girdiğimde yuvarlak bir salon karşıladı beni. Ortadaki pistin etrafına masalar kurulmuş, salaş bir ortam oluşturulmuştu. Ortamın enerjisi ve uyumu çok güzeldi. Yavaşça yürürken içeriyi incelemeye devam ettim. İlk olarak kendime içecek bir şeyler alarak başlayabilirdim sanırım.

Tam karşıma doğru yürüyerek barmenin olduğu yere gittim. Sipariş vermek için hazırlanıyordum ki gözlerim ilerideki arkadaş grubuna kaydı. Oldukça gürültülü bir şekilde eğlenen insanların arasında Asi, İnci ve Uzay da vardı. Birisi Asi'yi kucağına almış döndürürken Asi buna kahkahalarla gülüyordu. Yere oturmuş  olanlarsa onları izleyip gülüyorlardı.

O gülen kişilerin arasında gördüğüm Ayaz'la birlikte kendimi hiç olmadığım kadar değersiz hissettim. Ben onun için deliye dönmüşken onun burada, arkadaşlarıyla eğleniyor olması adil değildi.

Hiç mi umrunda değildim?

"Ne alacaksın kanka, hadi!" Benden bile küçük duran barmen konuşunca dolu gözlerimi Ayaz'dan ayırmadan, "Almayacağım." dedim. Çocuk bana ters bir bakış atarak yanımdan uzaklaşırken Asi'yi kucağına alan kişinin de Baran olduğunu görmüştüm.

O da mı biliyordu Ayaz'ın burada olduğunu? Biliyordu tabii... Ama bana söylememişti.

Kendimi yine bir köşeye itilmiş, sevmiş ama sevilmemiş, değer vermiş ama aynı değeri görmemiş olan o çocuk gibi; Kız gibi hissetmeye başlamıştım. Yine aynı oraya ait olmama hissiyle dolup taşıyordum. Bu arkadaş grubuna ait değildim ben, Ayaz'ın hayatında kendime yer bulamamıştım.

Ne yapmam gerekiyordu? Gidip ona kızmam, bağırıp çağırarak hesap mı sormam lâzımdı, yoksa sessizce çekip gitmeli miydim? Burada ne kadar düşünürsem düşüneyim birisine kendimi yabancı hissettiğim zaman ona adım atamayacak kadar korkak oluyordum. Bu yüzden anlamsız sorunun cevabı daha soru sorulmadan önce verilmişti. Gidecektim.

Eve dönerken yeniden Tuna aramıştı. Bana Asaf'ı gördüğünü, onun bir adamla gizlice konuştuğunu ve akşama mutlaka Asaf'ın yanına gidip bu konuda bir şeyler öğrenmeye çalışmam gerektiğini söylemişti. Kendisi de beni korumak için orada olacaktı.

Plan falan yoktu ortada. Sadece dediği gibi Asaf'la buluşacak ve akışına ilerleyecektim. Bir şeyleri çözmem gerekiyordu artık.

Üzerime rahat ama şık bir elbise giymiş, güzelce hazırlanmış Asaf'ın beni almasını bekliyordum. Çok bekletmeyeceğini söylemişti, beş dakikadır bekliyor oluşumu da hesaba katarsam gelmesine az kalmıştı.

Sosyal medya hesabımda gezinirken Sibel'in paylaştığı postu beğendim. Yanında bir adam vardı ve samimi görünüyorlardı. Gülümsedim... Onu sürekli özlüyordum, eve döndüğümde kesinlikle arayıp hasret gidermeliydim.

Dışarıdan gelen korna sesiyle telefonu kapatarak ayağa kalktım. Son kez aynadan yansımama bakarak dışarı çıktım. Kapımın önündeki beyaz BMW'ye binerken şoför koltuğunda oturan Asaf bana bir buket papatya uzattı. Gülümseyerek papatyaları aldım.

"Merhaba, Yağmur."

"Ne kadar güzeller, teşekkür ederim." dedim selam vermek yerine. Asaf bunu zaten biliyormuş gibi gülümserken kaşlarıyla kemeri işaret etti.

"Tak kemerini de gidelim güzelim." Kemerimi taktım. Araba hızla kapımın önünden uzaklaşırken "Nereye gideceğiz?" diye sordum.

"Harika bir plan yaptım. Önce yemek yiyelim, daha sonra yeni açılan lunaparka gideriz."

Yüzümdeki gülümseme rahatsızca silindi. Gözlerimin önünde sahnelenen şeylerle kalbim hızlanmıştı.

Yatağımın üzerine uzanmış, Tolga'dan gizlice aldığım kalemlerle bir kâğıda çizip sonra elimle yırttığım bebek şekilleriyle oynuyordum. Siyah kurşun kalemle çizilmişler, annemden gizlemek için sakladığım yerlerde buruşmuşlardı belki ama onlarla oynamaktan mutluydum. Sarışın olan bebeğin, ben sarışın olduğunu hayal ediyordum, ismi Esril'di. Diğerininkiyse Reya.

Parmak Uçlarındaki YabancıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin