Yabancı

159 31 27
                                    

Ren, Kâbuslar Şehri'nin kapanışından kısa bir süre sonra dinlenebilmek için odasına çıkmıştı. Bugün hiç olmazsa birkaç saat uyumak zorundaydı çünkü girmesi gereken dersler var ve derste uyuyakalmayı kim isterdi ki? Gün boyu sadece üç dört saatlik uykuyla dursa da bu süre bile onun için vakit kaybıymış gibi hissettiriyordu. Vücudunun uykuya ihtiyacı olmasa dahi günün 24 saat oluşu ona yetmeyecektir, o da zaten bunun bilincinde.

Sabah saat altıya yaklaşırken, odasını aydınlatan güneş ışıklarının etkisiyle hemen uyanıp hazırlanmış ve Reyna'yı beklemek için dışarı çıkmıştı.

Diğer yandansa Reyna, saçlarını hızlıca toplayıp dağınık bir topuz yaptı. Yine de birkaç saç teli isyan edercesine omzuna düşüverdi. Ardından hiçbir şeyi unutmadığından emin olmak adına ofisine kısa bir göz atıp kapıya yöneldi. Ren'den bir iki dakika sonra o da kendini dışarıda bulmuştu.

Doğrusu, bugün diğer günlerin aksine biraz sinirli bir biçimde uyanmıştı ve ne var ki böyle günlerde genellikle onu kızdıracak bir şeylerle karşılaşıyordu. Yine de ne olacağını kimse bilemez, belki de bugün güzel bir gün geçirecektir, zaten diğer ihtimali düşünecek ruh halinde değil.

Hava şimdilik güneşli dursa da bu tamamen aldatıcıydı çünkü sonbahar, gelişini soğuk rüzgârlarıyla açıkça belli ediyordu. Belli bir süre daha yapraklar, yavaşça yeni renklerine kavuşup yerle buluşuncaya dek rüzgârla dans etmeye devam edecektir.

Ren, siyah sokak lambalarından birine yaslanmış etrafına bakınırken ensesinde hissettiği ürpertiyle hemen başını çevirdi. Ayak sesleri duyulmasa bile gelişini belli etmeyi nasıl başarıyordu? Ren'in, Reyna'yı gördüğünde aklına gelen ilk soru bu olmuştu.

Reyna yarı şaşkın bir halde biraz alaycılıkla "Artık iyi göremediğini söyleyip işi bırakmayı mı planlıyorsun, o gözlükler de nereden çıktı?" diye sordu.

Ren gülümseyip öz güvenle "Korkma, bunun için henüz erken. Gözlükler numarasız ama itiraf et hadi, sence de çok yakışmamış mı?" diye karşılık verdi.

Yavaşça yürümeye başladıklarında Reyna, Ren'in turkuaz renkli gözlerinin, bir çift yuvarlak camın ardından bile parlaklığını yitirmeden, beklentiyle ona baktığını fark etti. Öylesine sorduğu bir soru için bile cevabı heyecanla beklemesi her seferinde komikti.

"Yakışmaması gibi bir durum söz konusu olabilir mi?"

"Hayır?"

Anlık olarak ikisi de birbirine bakıp gülmüştü. Reyna giydiği bej renkli pançosunu hafifçe düzeltirken Ren, Reyna'nın yanına şemsiye almamış olduğunu fark etti. Bıkkınlıkla iç çekip çantasından kendi şemsiyesini çıkardı ve ona uzattı.

"Neden her seferinde yağmur yağacağını bile bile yanına şemsiye almıyorsun ki?"

"Islanmadıkça yağmurdan zevk alabilir misin?"

Ren başını onaylamazca sallayıp "İnan bana, hasta olduğunu görmek hiç de zevkli olmaz. Al hadi," dedi.

Reyna her zamanki gülümsemesiyle "Şuna da bak, yeterince büyüdüğünü düşünüp benim hakkımda endişelenmeye mi başladın? Ne tatlı," diye sataşmaktan geri durmadı.

Ren, şemsiyeyi uzatmaktan vazgeçip çantasına geri koyarmış gibi yaparken Reyna, ondan önce davranıp elindekini hızlıca kaptı ve "İstemediğimi kim söyledi?" diye de ekledi.

Ren yandan bir bakış atıp "Aramızda bir yaş olması hiç mantıklı değil. Hayır, asıl inanılmaz olan şey, senin benden büyük olman," dedi.

Reyna ellerini cebine koyup "Ne? Fazlasıyla olgun bir insan olmam beni daha yaşlı yapamaz, bu yüzden aradaki bir yılı arttırma gibi bir girişimde de bulunmazsın. Yanımdayken seni bu denli küçük hissettirdiğimi bilmiyordum ama haklısın, bu biraz da benim hatam, galiba?" diye cümlelerini hızla sıraladı.

Başlangıcın SonuМесто, где живут истории. Откройте их для себя