Yarım Saat

65 13 26
                                    


Sorin, sızlayan kolunu umursamadan karşısındaki iki metrelik adamı yakasından tutup kaldırdı.

"Konuşmaya başlayacak mısın yoksa vaktimi harcamaya devam mı edeceksin?" derken yüzündeki ifade âdeta bir kar fırtınasının yansımasıydı. Soğuk havada titrerken içinizdeki çaresizliği zorla ortaya çıkarıyordu. Bunu nasıl başarıyordu?

Adam alaycı bir tavırla, kendini konuşmaya zorlayıp "Yıllar önceki olayları deşmeye çalışırsan ne olacağını zannediyorsun?" dedi.

Reyna köhne binanın girişinde beklerken elindeki yelpazeyi çevirip duruyordu. Arkasında olanlara aldırış etmedi, nasıl olsa Sorin birkaç dakikaya yanına gelirdi. Cebinde şeker var mı diye bakınırken Zaina'nın verdiği şekerlerin bittiğini fark edince iç çekti. Sıkılınca şeker yeme alışkanlığını ondan kazanmıştı. Neyseki Zaina görevini layığıyla yerine getirip arada Reyna'dan habersiz, onun ceketini çikolata ve şekerlemelerle doldururdu.

Sorin bu kez gülümsedi. Yıllar önce tek bir mimik oynatmayan birisi için çok yol kat etmişti. Gerçi gözlerindeki bakış hâlâ değişmemişti. Hoş, değişmesine gerek de yoktu. Düşmana karşı çelikten bir duvar, keskin bir kılıç olmadıkça patronunun yanında durmanın ne anlamı kalırdı?

"Beni tehdit edecek pozisyonda olduğunu nereden çıkardın?"

"Siz veletler uzun zaman önce zaten haddinizi aşmıştınız, bir de yüzsüzce buraya gelip bir önceki uyuşturucu baronunun ölümüyle ilgili kargaşa çıkarmaya mı çalışıyorsunuz? Hani başka bölgelerde ne olduğu sizi ilgilendirmiyordu? Kendi küçük oyununuzun kurallarını mı unuttunuz?"

O andan sonra Reyna yüksek sesli konuşmanın fısıltıya dönüşmesine şahit oldu. Ne var ki sessiz sedasız halledeceklerini düşündükleri mesele, içeriye doluşan kalabalıkla istenmeyen bir ortam yaratmıştı. Önce yirmi, sonra otuz ve ardından da elliye yakın insan yıkılacakmış gibi duran binaya akın etmişti.

Reyna'nın ve Sorin'in etrafı kuşatılırken Reyna ilk kez konuştu. "Bu sıcak karşılama için teşekkürler ancak samimiyetsiz hissettiriyor. Cidden bu kadar tantanaya gerek var mı?"

Sorin tuttuğu adamı bırakırken "Patron, dışarıda beklesen iyi olur," dedi.

Bıraktığı adam tek kelime etmezken sadece boşluğa bakıyordu. Az önce Sorin'in söylediği şey onu nasıl etkilemişti? Yardımcıları gelmişti ve sayı bakımından üstünlerdi, o halde neden böyle davranıyordu?

Reyna moloz yığınını geçti ve üst üste koyulan tahtaların oraya otururken "Kuklacı görevdeyken mi? Kesinlikle olmaz, bunu kendi gözlerimle görmek istiyorum," diye yanıtladı.

Sorin patronunun pervasızlığına şaşırmadı ve itiraz etmek yerine tebessümle başını salladı. Az önce serbest bıraktığı adamın gözleri dehşetle büyürken "Kaçın! Acele edip geri dönün. Neyi bekliyorsunuz?!" dese de iş işten geçmişti.

Silahlarını karşılarındaki ikiliye doğrultan herkes kafa karışıklığı yaşarken, üstlerinin neden böyle bir emir verdiğini anlayamamışlardı. İçlerinden birisi silahını indirmeyi reddedip Reyna'ya doğru ateş etmişti. Reyna ise yalnızca yelpazesini açarak merminin sekip geri dönmesini sağlamıştı. Etraftakilerden şaşkınlık nidaları yükseliyordu ancak gerçekten de tehlikede olanın kim olduğunu kavramamakta ısrar etmeleri mantıksızdı.

Sorin bol, beyaz gömleğinin bir düğmesini açtığında kollarındaki yaldızlı işlemeler parıldamıştı. Ellerini cebine koyup "Beyler, eğer ölürken acı çekmek istemiyorsanız kıpırdamayın ve üçten geriye saydığım anda sesime odaklanın," dedi.

Başlangıcın SonuWhere stories live. Discover now