Papatya Falı

1.9K 212 103
                                    

Taehyung

Doğar insan nur gibi
Nurunu yitirir elemi
Acısı eder insanı bedevi
Geçip gitsem bitmez kederim

İçini kemirir fikri
Deler deriyi dikeni
Akıtır demi zehri
Bedenimin son nefesidir kederim

Çek üstüne kefeni
Koy üstüne tahtayı
At üstüne toprağı
Yine yitip bitmez kederim

Gözlerimden akıttım incileri
Ağlayıp dindirmeye çalıştım demi
Fayda etmedi, boşaltamadım irini
Ruhuma yansıyan aksimdir kederim

Hatıralarım vardır acılı
Ruhumda izleri var, yaralı
Ruhum belki göçüp gitti
Ruhumun selasıdır kederim

(Bunu edebiyat dersinde şiir etkinliği için kullanı'cam LDNFLNDMD)

Yazdığım şiirden asla emin olmamakla birlikte psikiyatriste gidiyordum. Ona diğer benle aramda geçen konuşmadan bahsetmiştim.

Acını anlat demişti bana Junghoon hyung. Benim bedenim ölsede kederim hatıradır insanlara. Aklıma gelen herşeyi yazdım satırlara. Hiç güzel olmasada bende yeri vardı bunun en azından.

Hastaneye geldiğimde Junghoon hyungun odasına gittim. Randevu saatinde tam olarak. O yüzden kapaıyı tıklatıp içeriye girmek için hamle yaptım ama kapısını araladığım odada kimse yoktu. Duruma anlam veremeyip kapıyı çektim. Düşünmeye başlamışken bulunduğum koridorda yürüyen hemşireyi durdurdum.

"Afedersiniz, Junghoon bey nerede?"

"Sanırım bir yakını için yatış verilmiş. Alt katta olması muhtemeldir. Randevunuz mu vardı?"

"Evet."

"Anladım, en kısa zamanda burada olur."

Hemşire geleceğini söylediği için beklemeye başlamıştım. Hiçbir şekilde zaman geçmiyordu. Sıkılıp oturduğum sandalyede uzun bacaklarımı oynatıp duruyordum. En sonunda kalkıp aşağı inmeye karar verdim.

Aşağı katta normal odaya alınmış hastalar vardı. Muhtemelen bunlardan birindeydi. Danışmaya uğrayıp Junghoon hyungu sordum ve 2 oda ötedeki odada, sağ kapıda olduğunu öğrendim.

Ağır adımlarımla tarif edilen odaya yürümeye başladım. Bir yandan da düşündüm. Acaba çok mu yakınıydı? Akrabası mıydı? Jungkook'un da bir tanıdığı mıydı?

Yavaş adımlarımın sonunda odaya vardığımda kapıyı tıklattım ve içeriden onay duyduğumda kapıyı açtım. Önce gözlerim Junghoon hyungu görmüştü. Ta ki hastane yatağında yatan beyaz tenli, büyük gözlü ve boynu ile kolları yara içinde yatan kişiyi görene kadar. O Jungkook'tan başkası değildi. Şok içinde açılan gözlerimle bir Junghoon hyunga bir Jungkook'a baktım. Onlar da beni görmeyi beklemiyorlardı.

"J-jungkook?"

"Taehyung? Senin ne işin var burada? Yoksa diğerleri mi söyledi? Ama onlar bilmiyordu ki? Nasıl?"

"Bugün randevun vardı..." diye araya girdi Junghoon hyung.

"Bu nasıl oldu?"

"Taehyung, bak sakin ol."

"Hyung, bu nasıl oldu? Kim yaptı bunu ona?" Gözlerim dolmuştu.

"Babam çağırmıştı." dedi Jungkook kısık ve ürkek sesiyle. Yavaşça yatağın kenarına doğru adımlarımı attım ve Jungkook'un yanına çöktüm. Korkuyordu. Ellerine uzandım ama korkuyla çekti onları. Gözlerim yüzüne çıktığında korkuyla bakıyordu bana. Elimi kaldırdım ve her ne kadar Jungkook irkilerek kendini geri çekmeye çalışsa da işaret parmağımı şakağına değdirdim. İzlerimiz değdiğinde sımsıkı yumduğu gözlerini açtı. Gözlerime dolan yaşlar yüzüme doğru aktı. Jungkook elini kaldırıp yanağıma getirdi ve yanağımdan akan yaşı sildi.

"O gitti."

"Ne?"

"O gitti, artık bana karışmayacağını söyledi."

"N-nasıl yani?"

"Beni özgürleştirdi. Ruhum artık hür."

"Taehyu-"

"O adam, nerede?"

Jungkook konuşmadı. Junghoon hyunga baktım.

"Kaçtı." Buna gerçekten sinirlenmiştim.

Jungkook'a döndüm. Her yeri yara bere içindeydi. Ama gülüyordu. O haklıydı. Jungkook hepimizden güçlüydü.

...

Jungkook'la geçirdiğimiz bir kaç saatin ardından eve gitmem gerekiyordu. Ama gitmek istemiyordum. Jungkook uyuyordu. Elim elinin altındaydı. Yavaşça elimi çekmeye çalıştım ama elimi kavramıştı.

"Gitme."

Dediği şey derin nefesler almama neden olmuştu. Onun benden korkmaması benim için en büyük şeydi.

Elimi çektim ve yanına uzandım. Kafasını göğsüme yasladığında saçından öptüm. Bir süre sessizlikten sonra konuştu.

"Taehyung?"

"Hım?"

"Sana demiştim ya, çiçeklerden nefret ederim diye. Anlatmamı ister misin?"

"Evet. İstersen."

Derin nefesler aldı ve söze başladı. "Ben küçükken evimizde çiçekler vardı. Annem beni sevmezdi. Cinsiyetsiz olduğum için. Annemin hep o çiçeklerle ilgilendiğini görürdüm. Bazen hep onlardan biri olmak isterdim. Bi' keresinde annem evde değilken çiçeklerden birine su vermek istedim, bir papatyaya. Suyu verdim ama fazla koymuştum herhalde. Birkaç gün sonra çiçek soldu. Çiçek öldü diye ağlamıştım. Annem benim yaptığımı anlayınca beni dövmüştü. Hiç sevmiyorum onları bu yüzden. Onlar benden annemi çaldılar. Annem benden daha çok sevdi onları, benden daha çok ilgilendi onlarla.

"Başka bir seferde de abim piknik yapmak istediği için kır bir alana gitmiştik. Orada bulduğum papatya ile seviyor-sevmiyor oynadım. İnsanlar beni seviyor, insanlar beni sevmiyor... Her seferinde sevmiyor çıktı. Nefret ettim onlardan. Bir seviyoru çok gördüler bana. Ama papatya falı haklıydı, insanlar sevmedi beni."

"Kimse sevmese de ben severim seni şiirim."

Anlattıklarından sonra sessizce ağlamıştık ikimizde. Biliyorduk ağladığımızı ama ses çıkarmadık. Uyuyakalmıştık.

&

Baştaki şiir çok kötü oldu amk

Neyse, bölüm güzel oldu ama sanki olmadı ama sanki...


Nise💙🦋

already, i'm hurt.Where stories live. Discover now