0.4

20.8K 1.8K 1.3K
                                    

Öfkeliydim. Gözlerimdeki doluluk üzüntüden değil öfkedendi. Karşı gelemiyor oluşumdu bazı şeylere. Bu nedenle sinirliydim. Büyük balığın küçük balığı yediğini hep duyardım fakat bu denli bizzat şahit olmak bazenleri canımı yakıyordu. Nitekim unutulmaz bir gerçek vardı; ben her zaman büyük balığın yediği küçük balıktım ve sanırım içinde bulunduğum silik okyanusta yolumu kaybetmiştim.

Az önce beni bir topmuşum gibi aralarında oynatan serseri grubu umarım hak ettiklerini bulurlardı.

Koridordaki dolabımın önüne geldiğimde parmaklarımı gözlüğümün altından sokup gözlerimi sildim hoyratça. Kilidini açıp içerisinden bir okuma kitabı aldım. Düzenli olarak dolabıma kitaplar koyardım. Bitirdikçe yenilerine başlardım.

Tam kapağı kapatacakken dolabımın içindeki aynaya baktım. Gerçekten çirkindim. Bu ezik ve çirkin tipimle hiçbir kız veya erkek bana bakmazdı. Bunu bildiğim için hiç sevgili işlerine giremiyordum. Kemik gözlüklerim yüzüme büyük geliyordu. Değiştirmek istiyordum ama annemler idare etmemi söylüyorlardı. Yüzümde güzel olan tek yer burnumdu. O da genetikten gelen bir şeydi.

Aslında parça parça bakıldığında yüzümdeki bölümler güzeldi ama bir bütün olarak baktığında kötüydü. Dudaklarım, dişlerim, burnum, gözlerim tek tek baktığında göze güzel gelse de bir bütün olarak yüzüme bakıldığında eksik kalan bir şeyler vardı.

İnce telli saçlarımı söylemiyordum bile. Bir türlü şekil almıyorlardı.

Hele 61 kilo ve 1.68 bir erkek olmam... Neden her yerden lanetlenmişim gibi hissediyordum? Bir erkek nasıl olur da bu kadar kısa ve zayıf olabilirdi? Ben neden kendimi Melih ve onun gibiler gibi erkeksi hissedemiyordum?

Dişlerimi sıkarak sinirle kapağı kapattığımda önüme çıkan yüzle afalladım. Beklemediğim bir şekilde yanımdaydı. Kalbim delice çarpmaya başladı.

Dudaklarındaki şu gülümseme... Allahım bu adam çok fazlaydı.

"Merhaba Yağmurcuğum. Nasılsın?" diye sordu Koray Hoca, dudaklarındaki ona çok yakışan gülümseme ile.

Ben de gülümsemeye çalıştım. "İyiyim hocam. Siz nasılsınız?"

"Ben de iyiyim. Biraz vaktin var mı odamda konuşalım."

Duraksadım. Koray Hoca her zaman ilgiliydi fakat genelde sıkıntı gördüğü tiplerle daha fazla ilgilenirdi.

"Olur." diye mırıldandım.

Koray Hoca rehberlik öğretmenimizdi. O kadar sevecen o kadar iyi yürekli bir adamdı ki... Okulda ona hayran olmayan öğrenci yoktu.

İşin en absürt yanı Koray Hoca, Oktay Melih'in öz abisiydi. Öz be öz abisi! Nasıl olurda Koray hoca gibi melek bir adamın Oktay Melih gibi şeytan bir kardeşi olabilirdi?

Koray Hoca, Saraçgil ailesinin 25 yaşında, iki oğlundan büyük olandı. Henüz 2 senelik mezundu ama bu iki senelik öğretmenlik hayatında çoğu çocuğa katkısı olmuştu.

Koray Saraçlıgil babasının okulunda Rehber Öğretmeniydi. Babasının şirketinde bir pozisyon yerine bu işi yapıyordu. Üstelik Boğaziçini birincilikle bitirmişti. Denilene göre öğretmen olmayı ve öğrencilerle iç içe olarak hayatlarına dokunmayı kendine bir yol bilmişti. Bunun içinde sayısız eğitim almıştı alanıyla ilgili. En nihayetinde bu kadar güçlü bir ailenin torpilsiz bir yere geldiği tek ferdiydi.

Üstelik çok gençti. Çok genç ve yakışıklıydı. Ona hayrandım.

Odasının önüne geldiğimizde kapıyı açıp bana yol verdi. Gülümseyip içeriye adımladım. Arkamızdan kapıyı kapattı.

ZORBA | BXBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin