×ÜÇÜNCÜ BÖLÜM×

1.4K 119 108
                                    

"Gece daha yeni başlıyor yavyumlar! Hadi odama! Eğlenceye hazır olun." diyerek sevinç nidasında sesler çıkararak olduğu yerde tepindi Dolunay. Bizim yerlerimizden kalkmadığımızı görünce kaşlarını çatıp, "Kime diyorum acaba? Hadisenize!" diye bağırdı. Bu bağırışın ardından tıpış tıpış yerlerimizden kalkarak Dolunay'ın odasına geçtik.

Herkes yere çömelirken Dolunay enerjisinden bir gram kaybetmeyerek, "Şimdi ne yapıyoruz?" diye sordu.

Eslem de gülerek, "Oturuyoruz." dedi. Vermiş olduğu bu cevap ile Beril gözlerini devirerek, "Şaka yapıyorsun?" dedi.

Araya girerek, "Ben diyorum ki, yatıp uyuyalım." dedim.

"Ben de diyorum ki; hepinizin ağzını, burnunu kırayım! Ha, ne dersiniz? İster misiniz? İnsanı deli etmeyin ya! Canlanın biraz! Canlan, canlan!" Yüzü sinirden kasılmaya başlayan canım arkadaşımız, eğer biraz daha canını sıkarsak, yapacaklarına dair şeyler hakkında bağırışıyla bizi güzelce uyarmıştı. Ama tabii ki uslanmaz arkadaşları rahat durmayacaktı.

"Ne bağırıyon lan! Manyağa bak hele." diyen Beril sözlerine devam etti. "Neyse, ne yapıyorsak yapalım artık ya."

Son cümlesiyle sabırsız bir insan olduğunu bir kez daha kanıtlamış olmuştu. Ona göre bir iş ya da herhangi bir şey dediği andan itibaren yapılmalıydı. Kesinlikle bekletilmemeliydi. Aç kalmamalıydı. Azıcık aç kalınca Beril gidiyor yerine başka bir Beril geliyordu ve bu hali hiç çekilmiyordu. Kız, bildiğimiz yemeğe aşık olan tiplerdendi. Yemek yapma konusunda da berbattı. O yapmayı değil, höpür höpür yemeyi severdi. Kısacası manyak bir kız olsa da fiziği de tipi de mükemmeldi. Yuvarlak yüzü, koca kahverengi gözleri, uzun kirpikleri, kumral saçları adete birbiri ile kafiye oluşturuyordu.

Beril'i yeterince dikizlediğimi fark edince bakışlarımı ondan çekip Dolunay'a yönelttim. Eski haline dönmüş, gülüyordu. Zaten Dolunay'ın ciddi durmaktan nefret ettiğini bildiğim için bu haline şaşırmamıştım.

Dolunay sinsi şekilde gülümsemeye başlayarak,"Soğuk espri gecesi yapacağız!" dedi.

Bunu demesiyle birlikte bir Beril'e, bir de Eslem'e baktım. Beril, 'hayır' anlamında kafasını bir sağa bir sola çevirmeye başlarken Eslem de 'sakın' dercesine kaşlarını kaldırdı. Biz birbirimiz ile bakışırken Dolunay birimizden birinin cevap vermesini beklemeye başladı.

"Miray'ın fikri şu an çok mantıklı geldi." diyerek kısa süren sessizliği bozan Eslem oldu.

Bir şey biliyoruz da konuşuyoruz ama işte... Bizi takan kim?

"Ben fikrimin hâlâ arkasındayım. En fazla on dakika dayanabilirim." dedim.

"Ben o kadar dayanabileceğimi bile sanmıyorum Miro." diyerek bana Küçük Emrah bakışları attı Beril. Bu haline gülmek istesem de Dolunay'ın bizi takmaması ve espirisini anlatmaya başlaması gülme isteğimi geri yollamıştı.

"Tamam, başlıyorum. Kız Babasına WhatsApp'tan, 'Baba, yakıyorsun' diye mesaj atmış. Babası da kızına,'Su dök' demiş."

Galiba... kulaklarım kanıyordu. Yapmış olduğu bir gram komik olmayan esprisine göz devirdikten sonra, "Dolunay bu neydi şimdi Allah aşkına?" diye sordum.

"Espri." Vermiş olduğu cevap üzerine tekrar gözlerimi devirdim ve, 'sen mal mısın?' dercesine bakmaya başladım.

"Şimdi yavyumlar, herkes bildiği esprileri söylesin."

Bildiğimiz esprileri söylersek bir an önce bu saçma oyundan kurtuluruz, diye geçirdim içimden. Aklıma gelen ve en bilindik olan espriyi söylemeye başladım.

 İLANİHAYE Donde viven las historias. Descúbrelo ahora