×SEKİZİNCİ BÖLÜM×

878 64 30
                                    

Genç kız saatlerce ağladı. Ağlamak iyi geliyordu. Ağladıkça rahatlıyor, kendini iyi hissediyordu. İnsan ağladığında kendini iyi hissetmez miydi zaten?

Ağlamak...

Ne tuhaf şeydi. Gözlerden akan yaşlar nasıl oluyordu da insanı bu kadar iyi hissettiriyordu? Kimine göre acizlikti, kimine göre gözyaşlarına kattığı acı, hüzün, korkunun ilacıydı.

Sığınacak birini bulamazsa gözyaşlarına sığınırdı insan. Daha çok mutsuzken akan bu yaşlar bazen mutlulukla da akabiliyordu. Peki, şu an bu yaşlar hangisine giriyordu?

Mutluluk gözyaşı mıydı? Olabilirdi. Çünkü bir fidanı ölmeden kurtarmıştı. Ama akan bu yaşlar daha çok acısını, korkusunu, endişesini kattığı ve her damla da yok olup gitmesini istediği yaşlardı.

Annesine sıkıca sarılarak kollarında hıçkıra hıçkıra ağlamıştı. Bu hali ailesini endişelendirmişti. Salona geçmiştiler. Kızları her şeyi anlatmıştı. Neden bu kadar geç kaldığını, neden telefonlara cevap veremediğini, neden bu kadar ağladığını...

Annesi duyduklarıyla dahada sıkı sarılmıştı kızına. Sarılmaktan başka bir şey yapamıyordu.

Genç kız odasına gitmek için ayağa kalktı. Yorgun adımlarla odasına gitti. Ailesi bir şey dememişti. Yalnız kalmasının ona iyi geleceğini biliyorlardı.

Genç kız üstündekileri çıkarıp minion desenli en sevdiği pijama takımını giydi. Dolabının aynasından kendine baktı. Kan çanağına dönen gözler, dağılmış saçlar, yorgun bir beden... Ne kadar berbat bir haldeydi.

Uyuyamadı kız. Gözlerini kapayıp uyumaya çalıştı. Ama uyuyamadı. Gözlerini kapadığı her anda Beren'i görüyordu. Onu görünce parıldayan gözlerini ve kaybettiği umudunun, yeniden filizlenişini görmüştü. O gözler...

Kurtulmayı bekliyordu. Bir yardımı bekliyordu. Kızın onu kurtarmasını bekliyordu. Gözlerinde korkunun en derin halini görmüştü. Belki de yardım etmeden gideceği için korkuyordu. Ama gitmeyip yardım etmişti kıza Miray. Bunu tek başına yapmamıştı belki. Ama yine de izin vermemişti. Topraktan koparmalarına izin vermemişlerdi.

Miray ve Berkhan filizin ölmemesi için onu toprağa daha da sıkı gömdü. Filiz bu toprakta büyüyecek ve eskisinden daha sağlam tutunacaktı toprağına.

Miray seviniyordu. Ama ya şu an dışarıda herhangi bir yardımın gelmesini bekleyen fidanlar, umudunu yitirmeye başlamış gözler varsa? Ya topraktan canice koparıyorlarsa her hangi bir fidanı? Bunu düşündükçe dahada ağladı. Uyuması gerekiyordu. Ama uyuyamıyordu. Annesi geldi. Kızının uyumadığı görünce yatağın kenarına oturdu ve şefkat dolu sesi ile konuşmaya başladı.

"Birazcık uyuyup dinlenmen gerek anneciğim."

Alnından öpüp saçını okşamaya başladı. Çünkü biliyordu. Saçını okşadığında kızı mayışır ve uyuya kalırdı.

"Anne, uyuyamıyorum. Bana bakışını, sarılışını görmen gerekirdi." dedi genç kız, gözlerinden bir damla yaş yanağından aşağıya süzülürken.

Annesi bir şey diyemedi. O da bir anneydi. Onun da kızı vardı. Ne diyebilirdi ki? Gözleri doldu. Bu durumda kendi kızı da olabilirdi. Kurtarılmayı bekleyen kendi kızı da olabilirdi. Bu düşünce genç kadını harap etmeye yetmişti. Gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Kızını saçlarından öpüp uyuyana kadar başında bekledi. Kızının uyuduğundan emin olduğu zaman odasına gitti ve kocasına sarılarak uyumaya çalıştı.

°°°

Telefonumun çalması ile uyandım. Gözlerim acıyordu. Göz altı torbalarımın şiştiğinden ve mor halkalar oluşturduğundan adım gibi emindim.

 İLANİHAYE Where stories live. Discover now