×ON DOKUZUNCU BÖLÜM×

454 35 20
                                    

"Kelimelerin gerçek anlamları sözcüklerde değil, hayatın içindedir."
×××

"Miray."

Bu sesi nerede olsa tanırdım. Bu...Bu Buğra'ydı.

Güçlükle, "Buğra." diyebildim sadece. Kendi sesimi zor duymuştum. Sesim bir fısıltıdan ibaret çıkmıştı.

"Miray, seninle konuşmam gerekiyor."

Konuşmak mı demişti? Allah aşkına ne konuşmasından bahsediyordu? Konuşacak bir şey mi kalmıştı?

"Konuşmak? Şaka mısın sen? Konuşacak ne kaldı?"

Anneme bu halimi belli etmemeye çalışarak odama gidip kapıyı kapadım.

"Şaka yapmıyorum. Sadece konuşmak istiyorum."

"Ama ben istemiyorum. Hem sen beni ne yüzle arıyorsun?"

"Bana kızgınsın biliyorum. Hak-"

Lafını tamamlamasına izin vermeden bağırdım. Sonra annemlerin içeride olduğunu hatırlayınca sesimi alçaltmak zorunda kaldım.

"Hayatından çıkmamı isteyen sendin, geri zekalı! Bir de geçmişsin küfür eder gibi kızgınsın, diyorsun. Sen benim bir şeyim değilsin. Sana neden kızgın olayım?"

"Çünkü hâlâ beni seviyorsun."

Histerikli bir kahkaha attım. Gerçekten hâlâ ona aşık olduğumu mu düşünüyordu?

"Aşık olmak? Sen bu kelimeyi hak etmiyorsun. Bu kelimeyi hak etmediğin gibi sevilmeyi de hak etmiyorsun. Aslında haklıydın. Küçükken olan aptalca bir şeydi. Ve şimdi de öyle."

"Kızgınsın ve kabul etmiyorsun."

"Senin derdin ne? Ne oldu? Sevgilinden mi ayrıldın? Aradan uzun zaman geçmiş. Ne oldu da şimdi arıyorsun?"

"Çikolatalı güzelim ben çok pişmanım."

Çikolatalı güzelim...Bana hep dediği sözdü. Ama şimdi bunu diyerek onu affedebileceğimi mi sanıyordu? Gerçekten acınasıydı.

"Pişman olman umurumda değil. Aynı şekilde sen de. Bu zamana kadar neredeysen, ne yapıyorsan onları yapmaya devam et. Bir daha da beni sakın arama!"

"Çikolatalı güzelim."

"Cehenneme kadar yolun var Buğra." diyerek telefonu suratına kapattım.

Elimdeki telefonu sinirle yatağımın üzerine fırlattım.

"Geri zekalı, geri zekalı, geri zekalı!" bilmem kaçıncı kez aynı kelimeyi söylüyordum. Geri zekalının önde gideniydi.

Neden şimdi aramıştı? Bu kadar aradan sonra neden? Tekrar canımı yakacaktı işte. Beni yine darmadağın edecekti. Ama hayır, hayır! Bu sefer olmaz. Bu sefer canımı yakmasına izin vermeyeceğim!

Hiçbir şey olmamış gibi neşeli halime bürünerek daha doğrusu bürünmeye çalışarak teyzemin yanına ilerledim. Bugün gidiyordu ve giderken beni böyle görmemeliydi. Beni bu halimle kimse görmemeliydi. Miray'ım ya ben! Bu kadar çabuk yıkılacağımı mı sanıyor? Ya da bir sözüyle yelkenleri suya indirip ona geri döneceğimi mi? Öyle düşünüyorsa eğer benden ona bir tavsiye: Avucunu yalarsın at kafası.

"Teyzoş ne yapıyorsun?"

Teyzem bana dönüp gülümsedikten sonra, "Elmalı kurabiye yapıyorum fıstığım." dedi.

"Elmalı kurabiye mi? Ya sen var ya bi' tanesin." diyerek yanaklarından öptüm.

"Dur, dur deli kız." diyerek güldü.

 İLANİHAYE Where stories live. Discover now