16; "Infinity Eight"

13K 360 20
                                    

Kalemin soğuk ucu avucumda dolaşırken, kıkırdamamak için dudaklarımı birbirine bastırdım. Zayn mürekkebi avucuma yayarken kendini işe kaptırmıştı, dili hafifçe dudaklarının aralığından ortaya çıkmıştı.

“Yani…” diye mırıldandım şüpheyle, çizmekte olduğu şekli görmeye çalışarak. “Bu benim ilk dövmem mi olacak?”

Bilmişçe başıyla onaylamakla yetindi. Sıkıntıyla yanaklarımı şişirdim. “Peki ne yapacağım onunla?”

Ne istersen onu yap, dercesine omuz silkti.

Rahatsızca kıpırdandım. “Ne çiziyorsun? Ben kalp istiyorum. Minik. Bir. Kalp.”

Nihayet, başını kaldırdı. “Artık bakabilirsin.” Dedi beklentiyle tutmakta olduğu avucumu öne uzatarak. Başımı eğip, çizdiği şekle baktım.

Gözlerim anlamak istercesine kısılmıştı. “Sekiz? Bu bir sekiz mi?” dudaklarımı büzdüm. “B-ben bir kalp istiyordum…”

“O bir sonsuz,” dedi hayal kırıklığıyla. Avucumu bana çevirdi ve ters dönmüş sekize bakmamı sağladı. “Bu sonsuz anlamına gelir.”

Kaşlarımı kaldırdım. “Peki sonsuz olan ne? Sonsuza kadar burada kalıp oyun mu oynayacağız?”

Belli belirsiz gülümsedi, yeşile çalan ela gözleri bir anlığına parlamıştı. “O kalbi hala çizmemi istiyor musun?”

Beklemeden başımı salladım.

“Eminim bu sorunu cevaplar.” Deyip, dudağını muzipçe ısırdı. Dediğini anlamak yerine gülümsemesine karşılık verip, memnuniyetle avucumu izledim.

Beni bilirsiniz. Zaynie ve yediği haltların karşısında vereceğim tepkiler söz konusu olduğunda, şöyle bir düşünüp, elimden geldiğince duygudan arınmış kararlar veririm.

İşte bu defa, bu kadar kolay olmadı. Olmayacaktı da. Bu sebepten düşünmemeye karar verdim; kalbimle ya da beynimle. Hiçbir şekilde düşünmeden, aklıma gelen ilk şeyi yaptım: Aralanmış kapıdan içeri tek bir adım attım.

Bunu yapmamla, Perrie’nin omuzunun üstünden, şokla bana dönen ela gözlerle karşılaşmam bir olmuştu.

Biliyorum, düşünmemem gerekiyordu ama bir anlığına çirkef sevgiliyi oynamak cazip bile görünmüştü. Sahiden.

Aman, her neyse, ne kadar az zararla kurtulursak o kadar iyi.

Zayn, Perrie’nin kollarında donup kalırken, tek amacım onu rahatlatmakmış gibi ve bu odadaki başka hiçbir şeyle –mesela manzarayla- ilgilenmiyormuş gibi görünmeyi kusursuzca başarıp, umursamazca gülümseyebildim. “Endişelenme, Zaynie,” dedim, gören de beni şey sanardı. Şey, kullanıldığını henüz kanıtlamış bir kız dışında her şey sanabilirdi aslında. “Sadece ben varım,” diye devam ettim. Yediğin haltları başka kimse göremez, diye eklemek istesem de, kendimi son anda tuttum. Kimse ne halt karıştırdığının farkında değil seni iğrenç, yalancı piç kurusu.

Aniden görüşümün bulanıklaştığını istedim, gözlerimde hafif bir ıslaklık vardı sanki. Gözlerim dolmuştu. Tamam, bu çok yeniydi. Alışılmadık ve aptalca. Özellikle sebebini bilmediğinde.

Ah, ya da deli gibi zihninde dolanıp duran o sebebi reddetmeye çalıştığında.

Derin bir nefes alıp, Zayn henüz Perrie’den ayrılmışken arkamı dönerek odadan çıktım. Alt kata indim ve biraz önce ne umutlarla girdiğimi düşününce midemin bulanmasına sebep olan kapıdan, hızla çıktım.

Behind These Hazel EyesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin