28; "Stealing Things Is Not As Bad As Hiding 'Em"

12K 392 28
                                    

“B-ben..” Zayn’in titreyen dudağı mızmız bir çıkıntı halini aldı. “Ben- istemiyorum.”

Kollarımı göğsümde birleştirirken gözlerimi dramatikçe yuvarladım. “Kes oyunbozanlığı Zaynie.”

“Anlamıyorsun Effie,” kolumu tuttu. “Bu kötü. Çalmak kötüdür tamam mı? İnsanlardan çalamayız.”

“Sorun değil,”  güldüm. “Hem ağaçtan çalacağız.”

“O ağaç bir insana-”

İç çektim. “Off, belki de sahiden Ryan’ı çağırmalıyız. Hem biliyor musun, o bir defasında Tesco’yu indirmiş.”

Zayn elini yumruk yaptı, gözleri kısılmıştı. Kıkırdayışımı avucumun ardına gizledim.

“Tamam,” dedi birkaç saniye sonra. “Hadi yapalım. Sen burada kal, ben de ağaca çıkayım, anladın mı? Birisi gelirse kaç, tamam mı? Beni önemseme. Ben başımın çaresine bakarım. Anladın değil mi? Değil mi?

Aramızdaki mesafeyi kapattıktan sonra omuzlarına tutunarak parmakuçlarımda yükseldim. “Anladım.” Dedim bu defa zafer sırıtışımı gizlemeden, bir an sonra minik bir öpücük bıraktığım yanağının üstüne.

“Yani,” dedim bunu bile dilimde yuvarlamayı es geçmeden. “Mor benim rengim değil mi diyorsunuz?” bikininin içinde hiçbir endişem yokmuş gibi kendi etrafımda dönerken, satıcı popomu aynadan izlemeye devam ediyordu. Boğazımı temizledim, izlediği vücudun üstündeki kafanın da bir değeri olabileceğini düşünmüş olmalı ki bakışlarını popomdansa göğüslerime kaydırma lütfunda bulundu. “Mm.. Evet...”

Kaşlarımı kaldırdım. “Yani sizce yakışmadı mı?”

Adam bir an dudaklarıma bakıp sonra yine göğüslerime döndü. Sonra bir defa daha yüzüme baktı ve dehşetle başını iki yana salladı. “Hayır, yani hayır, ben demek istedim ki, ee..”

Zayn’in boğazından öfkeli bir homurtu yükseldi.

Gözlerim irice açılırken pantolonundaki şişkinliği gizlemekle vücut ölçülerimi gözleriyle almak arasında seçim yapmaya çalışan satıcının omuzunun arkasından Zayn’e uyaran bir bakış attım. Ciddi misin, Malik? Biraz daha belli edebilir misin acaba?

Omuz silkip paketini ve etiketini sıyırdığı gümüş zinciri ceketinin cebine atarken yüz hatları kaskatıydı. Bana mağazayı işaret etti, bakışları anlaştığımız gibi gözüme başka bir şey çarpıp çarpmadığını soruyordu. Şey, yağlı kapıyı bulmuşken onu da ödünç almak için. Ödünç almak yani. Bildiğiniz gibi.

Zayn’e otuz iki diş sırıttım. Bunu yaptığım an kaşlarını çattı, kafasında dönüp duran siktirleri buradan duyabiliyordum. Sırıtışım genişlerken ona üstümdeki bikiniyi işaret ettim.

Gözleri irileşti, başını aniden deli gibi iki yana sallamaya başladı.

Bunu önemsemedim.

Ona bakarken sırıtışım yüzümden düştü, suratımı tam bir dehşet ifadesi sardı. Dudaklarım tiz bir çığlıkla aralandı. “Hırsız!” diye bağırdım. “Hırsız, tanrım, tam orada!”

Zayn’i işaret ederken elim havada deli gibi savruluyordu, bir tür fare falan görmüş gibi zıplamaya başlamıştım. Satıcının üstümde toplanmış tüm dikkati kepinin üzerine geçirdiği kapşönü ve baştan aşağı siyaha bürünmüş haliyle sahiden şüphe çeken Zayn’e kaymıştı. “Güvenlik!” diye bağırdı adam Zayn’e doğru koşarken. “Hırsız! Yakalayın şunu!”

Behind These Hazel EyesOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz