5.

2.4K 238 69
                                    

•••

"Hiç bakma," diye mırıldandım üç gün önce sipariş ettiğim kitaplarımı incelerken, Yixing'e doğru. "Jongdae yine yok."

Şaşılacak şey değildi elbette. Benim bünyem bütün olanlara çoktan alışmıştı ama sevgili arkadaşlarım Jongdae'nin bizi sattığına kendilerini bir türlü inandıramıyorlardı. Anlamıyordum, salak ayağına mı yatıyorlardı yoksa cidden öyle mi düşünüyorlardı? Çünkü ben emindim. Jongdae kesinlikle bizi sevdiği çocuğun arkasından kuyruk gibi dolaşacağım diye satmıştı. Yalan yok bende şimdi. Ben sadece tarafsız bir göz gibi gördüklerimi söylüyordum. Ne artısı ne eksisi. Bilirsiniz, fazla gerçekçiyim.

"Bu çocuk bizi çok ihmâl etmeye başladı." dedi Baekhyun aynanın önünde gömleğini gereksiz bir şekilde düzeltme girişiminde bulunurken. "Ben destekledim 'He oğlum, sev. Ben senin arkandayım. İnsanın aşık olması da gerek.' derken onun kendini bu denli kaptıracağını düşünmemiştim."

"İyi bok yedin." dedim tersçe. "Aşkta hepimiz şanslıymışız gibi bir de gittin çocuğu imkansız bir aşka sürükledin." Yatakta dizlerimin üstünde doğrularak ellerime bir alkış tutturdum. "Aferin sana!"

"Sen şanssızsın, biz değil."

Baekhyun her zaman hedefini tam on ikiden vururdu. Acımadan. Öyle bir gözü karaydı ki, ağzından çıkan lafını kesinlikle tartmadan söyleyiveriyordu. Tamam, pekala. Bu konu kesinlikle umrumda değildi. Ama sevgili(!) arkadaşlarım, Jongin'le olan her türlü bağımı koparmış olduğumuzu bilmelerine rağmen hala gelip beni her seferinde bu konuyla iğneliyorlardı. Yemin ederim, kağıt kesiği kadar rahatsız edici bir konuydu bu. Ama bilirsiniz işte... Battı balık yan gider hesabı. Jongin beni bir kere batırmış ve milletin, en başta da benim amele çevremin, diline dolamıştı.

"Çok farksızsın gibi konuşma," Yixing oturduğu yerden Baekhyun'un bacağına sert bir cimcik attı. Baekhyun alabildiğine çirkin bir yüz ifadesine bürünürken, acısıyla bağırdı. Ben bu sesi duymak zorunda değildim. Lanet olsun ki, oda arkadaşımı bir yandan da bu yüzden değiştirmiştim. Genelde kuyruğuna basılmış kedi gibi viyağğğğk diye bağırması ciddi manada hoş değildi. Durduk yere bunu çok yapıyordu. Ciddiyim, telefona baktığı anda bunu çokça gerçekleştiriyordu. Eh... tabi bir zamanlar. Bilirsiniz işte, ben yanıma Jongdae'yi aldım falan filan.

Normal bir grup değiliz.
Kessssinlikle!

"Sen dört aydır yanımızda beş dakika bile zor duruyorsun. En azından Jongdae, Minseok'tan kopabildiği ilk anda yanımızda bitiyor."

Yixing neden bu kadar haklı, diye sorarım bazen kendime. Yemin ederim, doğru noktaya basmak demek eşittir Yixing demekti. Bir de Baekhyun'un hakkından o gelebiliyordu sadece. Biz, genelde ağzımızı açtığımız ve ona laf yetiştirmeye çalıştığımız anda on tane lafın altında nefes almaya çalışıyor, dolayısıyla el mecbur susmak durumunda kalıyorduk. Ben zaten genelde izleyen ve etrafa bi' siktir olup gidin bakışları atan squad ın atarlı giderli üyesiydim. Yixing'in kara perşembe günleri dışında tabi ki. Beyimiz o gün tahtını kimseye bırakmıyordu.

"İyi o zaman, size eğlenceli akşamlar dileyerek ben yine kaçıyorum! Tschüs!"

Odadan sıçan hızından fırlayan Baekhyun, biraz daha burada kalırsa kuyruğunu bize sıkıştıracağının farkındaydı. Zaten ne zaman asıl bizi satan sensin, saman altından su yürütmeye çalışan dangalak, dememize gelse bir anda kaçıveriyordu. Kendi açımdan düşünürsem, hıncımı çıkaracağım biri kalmıyordu elimde. Ama eğer o salağın gözünden düşünmeye çabalarsam(!) kesinlikle kendisi için en iyi olanı yapıp kaçıyordu. Aksi takdirde Yixing ve benim elimden paramparça bir şekilde kurtulurdu. O da belki...

he never knows // kaisoo Where stories live. Discover now