FİNAL

3.3K 238 519
                                    

•••

Susuzluk.

"Chanyeol!"

Vücudum kalıba yatırılmış olmalıydı. Tabut ya da onun türevi başka bir şey de olabilirdi. Çünkü bedenim sanki uzun zamandır aynı yerdeymiş gibi sızlıyordu. Acı değildi... Daha çok uyuşmuşluktu bu durum. Beynimin içinin ise, bedenimden çok daha kötü durumda olduğunu daha gözlerimi açmadığım ilk saniyede fark etmiştim. Kaynıyordu. Kafam resmen onlarca düşünce, saçma sapan şeyler ve Jongin'in görüntüsü ile dolup taşıyordu. Her şey o kadar karmaşıktı ki zihnimde, düzene sokmam yıllarımı alırdı istersem. Sanki... uzun süredir ellemediğim kapalı ve tozlu bir kutu olduğundan şüphem yok gibiydi.

"Chanyeol!"

Bu sefer çok daha kuvvetliydi ses. Paslanmış kulaklarımı silecek ve kapalı gözlerimi daha da kısacak kadar. Lakin bulunduğum durumu çözmek imkansız gibiydi. Jongin'in kollarındaydım. Onun yanındaydım. Ve şu an neden başka bir sesin eşliğinde uyandığımı anlamayacak kadar mal hissediyordum. Durumlar berbattı. Kalbim sağanak yağışlı, aklım bulutlu, bedenim ise resmen fırtınaya kapılmış gidiyordu.

"Tanrım!" İşlevsiz olduğunu düşündüğüm ve hareket ettirmeye tenezzül dahi etmediğim parmaklarım, başka bir el tarafından esir alındı. "Buradasın," diye fısıldadı. "Geri geldin."

Geri geldim. Lakin nereye?

Karar vermek zordur. Zaten kolay karar diye bir şey de yoktur. Nasıl olurdu ki? Karar demek iki, dört ya da çok daha fazla seçenek demekti. Benim ise iki seçeneğim vardı. Birisi kuyudan içeri atlatmak, diğeri ise köprüden düşüp akıntıya kapılmak demekti. Her türlü canım yanacaktı. Bunun farkındaydım. Lakin neden akıntıya kapılmayı seçmiştim?

Gözlerimi araladım. İrislerime hücum eden ışık hüzmesi canımı yakıyordu. Ama hiçbir şey beynimde olan bitenler kadar berbat olamazdı. Tanrım! Bu kafa kesinlikle bana ait olamazdı. Öylesine dolu ve karmakarışıktı ki, daha hiçbir şeyi çözemeden ağlamak istedim. Hıçkıra hıçkıra. Düşünceler içimi bunaltıyordu çünkü. Ve bunların yüzde doksanını Jongin oluşturuyordu. Boştaki elimi başıma atıp, saçlarımı çekiştirdim yavaşça. Başım ağrıyordu.

"Kyungsoo!"

Göğsümün üzerine hıçkırıklarla yatan bedenin yüzüne bakacak kadar zamanım olmamıştı. Boynuma verdiği sıcak nefesleri beni bunaltıyordu. Zaten berbat hissediyordum, böyle bir durumda daha kötü hissetmemem işten dahi değildi.

"Hyung."

Bunu ben söyledim. Ama yemin ederim, düşünmeden ağzımdan fırlamış bir kelimeydi. Lakin bilinçaltım bu söylediğimin doğru olduğundan neredeyse emindi ki, göğsümde ağlayan adamın abim olduğunu söylemişti.

Tercihini yaptın.

Neredeyse ölü sayılabilecek bedenimden doğruldu ve hızla ellerimi avuçlarının arasına aldı. Kayıp gidecekmişim gibi bakıyordu. Canının yandığını ve kötü göründüğünü bilmemem için salak olmam gerekirdi. Berbattı. Lakin buna rağmen bedeninde kalan son enerjisiyle dahi beni ilgiyle izliyordu. Ben ise ağzımı açıp tek kelime edemeyecek kadar şoktaydım.

"Sana ettiğim küfürlere dayanamayacağını biliyordum." dedi gözlerindeki buğu ile özlemle  bana bakan kişi.

Benimle konuşuyordu.

he never knows // kaisoo Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin