15.

1.8K 190 95
                                    

he never knows'u öyle güzel isimli listelerinize ekleyenleriniz olmuş ki... Gördükçe içimden bir şeyler kopuyor. Teşekkür ederim...

Bir de ilk oturumumu bugün atlatmışken, diğer haftaya kadar bir bölümcük bırakayım dedim. Bir hafta götürür umarım sizi.

Bu bölüme normalde smut koyacaktım ama... İki ton laf yeriz falan şimdi sjwkekr

•••

Salak değildim.

Her şeyi aniden bir kenara da atmazdım. Jongin'e bu kadar çabuk yeniden yakalanmam, ondan hiç kaçamamış olmam yüzündendi. Öfkemin ardına saklanarak ya da gerçeklerin üstünü ört pas ederek bir şeyi kanıtlayamamıştım kendime. Duygularım ve bedenim Jongin için hâlâ aynı şeyleri hissederken, benim öyle değilmiş gibi davranmam durumu değiştirmiyordu.

Jongin haklıydı.
Gittikçe ona benzediğim konusunda...

Onu affetmiş değildim.

Düşüncesiz ya da iki güzel söz ile ona kanacak da değildim. Yalnızca gidecek olsa dahi, bu zamanları değerlendirmek istiyordum. Üzüntüyle üstünü kapattığım o saçma ayrılığın acısını bir şekilde, sonu yeniden kötü bitse dahi çıkarmak niyetindeydim. Bilirsiniz. Bir kere bırakan insan, ikincisini ya da üçüncüsünü bilinmeyen bir anda ansızın çekip giderek gerçekleştirebilir. Lakin alışmıştım. Yalnızlığa ya da bırakıp gidilmeye alışmak kötü bir şey miydi? Eğer öyleyse bünyem çoktan bu durumu kaldırmaya başlamış sayılırdı.

Bir kez daha benden gitmek istersen, arkandan bir damla gözyaşı bile dökmeyeceğim bu sefer.

Elimin üzerine koyulan parmaklar ile gözlerimi çevirdim. Jongin'in yüzüne öylece bakarken bir şey demesini beklemiyordum. Ona bakmak güzeldi. Yüzünde bana karşı herhangi bir öfke belirtisi olmadan onu izlemek, kalbimi sıcacık ateşe atabilecek kadar tehlikeliydi. Bunun yanında uzun parmakları, elimin üstünde yer alırken nerede olduğumu sorgulayacak kadar sarhoş hissettiriyordu.

Ta ki bir saniye öncesine kadar.

"KYUNGSOO!"

Başıma bir anda saplanan ve beni yerimde sallayan garip ağrı ile dudaklarımdan acı bir inleme döküldü. Jongin'in avucunun altında olan elimi çekmek için çabaladım. Vücudumda başıma dokunabilecek her bir şeyi, her bir maddeyi oraya ulaştırmak ve kafamda yankılanan sesin kaynağını kesmek istiyordum. Canım acıyordu. Ama Jongin bunun farkında değilmişçesine hâlâ parmaklarını ellerimde dolaştırıyor ve karşısındaki profesörü izliyordu.

"Jongin," diye mırıldandım güçsüzce.

Göz kapaklarımı öylesine sıkıyordum ki, başımdaki ağrıyı tetikleyen ben dahi olabilirdim. Boşta duran sol elimi saçlarımın arasına amansızca daldırmış ve çekiştirmeye başlamıştım. Ses zihnimde sadece bir kez söylenmiş olsa da, on binlerce defa yankılanmıştı.

Sesimi duyurmak istedim. Yanımda uyuklayan Jongdae'ye, ön sıramda bulunan ve dört göz ile not alan Joonmyeon'a ya da yanı başımda bana bakmıyor olsa bile benimle ilgilenen Jongin'e... Veya sınıfta bulunan ama benimle hiçbir ilgisi bulunmayan herhangi birine. Sorun kişiler değildi. Sorunumu çözecek ve beni bu baş ağrısından çekip çıkaracak birine delicesine ihtiyacım vardı.

Beni neden kimse duymuyor?

"Jongin..."

Ağzımı açmamla, başıma sanki keskin bir şey batırılmış gibi hissetmemle güçlü bir çığlık koyuverdim. Başımı bacaklarıma doğru eğerek derin derin nefesler alıp vermeye çabaladım. Çığlığım sınıfla buluştuğu anda, insanların sessizliği bozuldu. Zaman durmuş gibi benim farkımda olmayan herkes, şimdi güçlü fısıltılarla benim hakkımda konuşuyorlardı. İşte o an Jongin'in dikkatini çekebilmiş olmalıydım.

he never knows // kaisoo Where stories live. Discover now