20.

1.5K 172 94
                                    

•••

İbne.

Böyle hissediyordum.

Kendimi aşağılık bir ibne gibi düşünmeye başlamıştım.

Sehun'un boynuna kollarımı dolayışımı, bedenimi bedenine yaslayışımı ve tenini koklayışım aklıma geliyordu ne zaman gözlerimi kapatsam. Sinirle saçlarımı çekiştirerek, yere çöktüm. Ben böyle biri değildim, böyle şeyler yapmazdım...

"Git." dedim tıslayarak.

Kendime hakim olamadığımdan, seni göndereceğim.
Çünkü ben bir ibneyim.

"Bana inanman gerekiyor," Sehun'un bedeni tıpkı benim gibi küçülürken, gözleri gözlerimle buluştu. "Bütün bu duygular, bu hisler senin suçun değil. Anlıyor musun?"

"Yanlış," Saçlarımı daha hızlı ve daha güçlü çekerken köklerinden, böyle bir yapmamış olduğumu düşünmeye zorladım kendimi. "Doğru değil ki! Tanrı aşkına, böyle bir şey nasıl olabilir ki? Ben bir ibneyim, değil mi?"

"Kes şunu," Elleri kafatasımı delmek istediğim tırnaklarımı durdurmak adına parmaklarımı okşadı, sesindeki sert tınının aksine nazikçe. "İbne falan değilsin. Her şey doğru ve sen doğru şeyi yapıyorsun."

"Siktir git!" diye bağırdım. "Bir sevgilim varken, başka birini ona benzetmem berbat. Hatta daha fazlası. Git Sehun!"

İçinde bulunduğum durumu açıklayabilecek bir cümle istiyordum. Lanet olsun, içimi rahatlatacak bir kelime veya her şeyin saçma sapan bir kâbus olduğunu duymak dahi iyi gelecekti. Kendimi berbat hissediyordum. Yaptığım sadece bir sarılmadan ibaret olsa bile,; ciğerlerime Sehun'un kokusunu çektiğim ve tenimi ona kendi isteğimle, farklı duygularla dokundurduğum için Jongin'e bir şey yapmış gibi hissediyordum.

Sanki ihanet etmiş gibi.
Onu arkasından, en yakın arkadaşınla bıçaklamışsın gibi.

Bu doğru değildi, farkındaydım. Jongin'e asla ihanet etme girişiminde bulunmamış ya da isteğimle ihanet etmemiştim bugüne kadar. Pekâlâ şu anda yaşananlar neydi? Kendime bu konuda oldukça öfkeli olmama rağmen, Sehun'un parmaklarım üzerinde dolanan parmakları yüzünden heyecanlanmam niyeydi? Bir şeyler yanlıştı.

Ve ben durdurmaya çalıştıkça, çok daha ileri gidiyordu.

"Olması gereken bu."

Histerik bir kahkaha atarak, Sehun'un eline sertçe vurdum. "Uzun bir süre görüşmeyelim, tamam mı?" dedim sakin kalmaya çabalayarak. "Beni yanlış anlamanı istemiyorum. Hastalıklı halimden kurtulana kadar yanıma yaklaşma. Bana, seni hissettirecek hiçbir şey yapma."

"Buraya neden geldiğimi biliyorsun, değil mi?"

Benim aksime, alakasız konuştu. Ama benden çok daha alakalı olduğunu düşündüm.

Biliyorum.
Ama bilmemezlikten geliyorum. Neden saklamaya çalıştığım her şeyi gün yüzüne çıkarıp, yüzüme vuruyorsun?

"Yanlış yapıyorsun," demekle yetindim. "Doğru yolda değilsin. Doğru yolda değiliz. Hiçbir şey doğru değil..."

"Ben," Yanağıma uzanmak istediğinde, kendimi geriye çektim. Bu ani hareket yüzünden kıçım yere hızla çarptığında, dudaklarım arasından acılı bir inleme döküldü. Lakin buna değdi. Çünkü Sehun, uzattığı tehlikeli avucunu yeniden kendine çekerek, gözlerini gözlerimle buluşturdu kaşlarını hafifçe çatarak. Savaştığı şey ben miydim, yoksa düşüncelerim mi bilmiyordum. Ama kesinlikle kendim gibi onu da ikilemde bıraktığımı anlamıştım.

he never knows // kaisoo Where stories live. Discover now