22.

1.5K 181 153
                                    

Açıkçası yorum istiyorum. Ciddi manada yani.

•••

Mutlu hissetmek kesinlikle farklıydı.

Jongin'in parmaklarının, parmaklarım arasına usulca sızması ve yanımda olduğunu daima hissettirmesi mükemmeldi. Onunla olmak, beni sevdiğini hissetmek, iki sevgiliden ziyade iki arkadaşmış gibi olmak çok ayrıydı. Sınırı ayarlayabiliyorduk ilişkimizde. Ve bu inanılmaz derecede baskı yapan sevgili zorunluluğu hissini ortadan kaldırıyor ve tamamen özgür olmamızı sağlıyordu.

"Bir şeyler okuyamıyorum," dedim havaya kaldırmaktan ağrıyan kollarımı karnımın üstüne bırakarak. "Eskisi gibi değilim bu konuda sanırım. Ve biraz olsun can sıkıcı bu durum."

"Kafan dolu olduğundandır."

"İyi de, kitaplar kafa dağıtmak için değil midir bir nevi?"

Jongin gülümsedi ve saçlarımla oynamaya bir süre ara verdi. Gözlerimi ters çevirmek ve alttan bakmak durumundaydım kucağında uzandığımdan. İkimizin de boş bir ders arasıydı ve böyle zamanlarımız çok da olmazdı. Nadir anlardan birinde olduğumuzdan, kitap okumayı tercih etmiştik. Bomboş kütüphanede, tozlu da olsa arada bir yere sıvışmış ve kendimi direk olarak Jongin'e bırakmıştım.

"Bu sana bağlı," dedi yanağıma getirdiği parmakları, dudaklarımın üstündeki küçük yaralara tüy kadar hafif dokunuşlar bırakırken. "Kendini kitabın akışına bırakmaz ve düşüncelerinle boğuşursan; bu bir süre sonra çekilmez gelir. Akışına bırak. Kendini hazır hissettiğin zaman, kitap ellerinin arasında belirecek zaten."

Sorunları konuşmuyorduk. Çamaşırhanede geçirdiğimiz dünkü seksimizden sonra ikimizin de kafası boşalmış gibiydi. Ya da en azından benim adıma vaziyet böyleydi. Jongin pek bir şey söylemiyordu ama düşündüğünü ve kafasında bir şeyleri tarttığını gözlerinden anlayabiliyordum. Yine de, rahattım. Kalbimin üzerindeki şey her ne ise çekip gitmiş ve içimdeki vicdan azabını giderken yanına almayı unutmamıştı. İyiydim. İyiydik.

Düzelen şeylerin yanında, yitirilen şeyler de vardır yine de.

Dudağımın üzerinde, kendi bıraktığı izlere hayretle bakıyordu. Ve... bu garipti ama yaralarıma her bir dokunuşunda içim kıpır kıpır oluyordu. Bütün bunları Jongin, kendini bende kaybederken yapmıştı. Şu an ise onları daha sakin bir zamanımızda, kendi dokunuşları ile iyileştirmeye çalışıyordu. Bu farklıydı. Tanrım! Bu kesinlikle çok farklıydı. Dudaklarımın arasından titrek bir nefes çıkmasına engel olamazken, Jongin'in elini tuttum. Başımı bacaklarından kaldırırken vücudumu ters döndürerek, kendimi kucağına bıraktım. Hareketim aniydi ama Jongin sakindi. Sanki ona yakın olduğum her an daha da rahatlıyordu.

"Nasıl hissediyorsun?" dedim heyecanla. Ama bu etrafı ayağa kaldıracak türden bir heyecan değildi. Daha farklıydı. Fazla sakin ve fazla heves doluydu... sanırım.

"Sanırım, olması gerekenden fazla iyi."

Elleri, ellerimi buldu usulca. Parmakları, parmaklarım arasından pamukçasına kayıp da içimi huylandırdı. Ellerimiz benim kucağımda, ben ise Jongin'in kucağındayken durumlar kesinlikle çok farklı işliyordu.

"Jongin..." Burnumu burnuna dokundurduğum an, gözlerim huzurla kapandı. Vücudumdaki her hissi iki ya da dört katı büyüklüğünde yaşıyormuşum gibi bir şey vardı üzerimde. "Bu çok farklı," diye mırıldandım. "Sanki üzerimize sihirli bir değnek dokundurulmuş da, her şey daha güzelleşmiş gibi... Sence de öyle değil mi?"

he never knows // kaisoo Where stories live. Discover now