Ruhumun boşluğa çizdiği tablodaki,
Fırça darbelerinde gizliydi aşk.
Sonsuza dek boşlukta düşmek gibiydi
Ürkütücü ama içine çeken.
Gözlerindeki kahvenin, en acı tonunu anlatan bir masal sayıkladı.
Birkaç damla kan düştü karın üstüne.
Göz yaşı kada...
Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
Ön Söz...
İrislerinin etrafı, koyu yeşillerinden sıyrılarak suda dağılan mürekkep gibi usul usul kan rengine bürünüyordu. Dehşetin pençesinde salıncak kurmuş, olacaklardan bir haber sallanıyordum. Her şeyi hissediyor ama olacakları kestiremiyordum. Dişleri çıplak tenimde geziniyordu. Titreyen bedenimde uzayarak keskinleşen köpek dişleri, derin olmayan yollar çiziyor; beni de o yolda yürümeye mahkum bırakıyordu. Hırıltılı nefesleri, fıtratındaki kan güdüsü ile nasıl boğuştuğunu anlatan bir melodi gibiydi. Ritmi bozuk, ürkütücü bir ninni gibi... Göğüslerimin ortasından sürterek devam ettirdiği dişlerini boynumda, şah damarımın tam üstünde sonlandırdı. İşte oluyordu... O avcı ben ise kurbandım. Avcı, avına aşıktı evet. Lakin her oyun da kuralının esiri değil miydi? Gözlerimi kapattım, kirpiklerimden usul usul dökülen yaşlar boynumda bir nefese takılıyordu. Dudaklarından dökülen soluklar ıslak tenimi bir soğutup bir ısıtıyordu. Dili tenimde gezindi, bir an çok kısa bir an titredim. Hıçkırıklarımı bastırmaya çalışarak konuşmayı denedim. ''Hadi, bitsin artık hadi...'' sesim kırık döküktü. ''Hala canın acımıyor mu?'' bir an göz göze geldik. Yutkundum, ne diyecektim? Yalan söyleyemezdim ki. ''Uzun zamandır... - öksürdüm- ilk defa acıyor...'' Dili, boynumdan gözyaşlarımın çizdiği yolu takip etti. Çeneme oradan da daha yukarı çıktı. Tam o noktada: dudağımın kenarında durakladı. Zaman susmuştu, yığıldığım soğuk parkenin üstünde değil de boşlukta düşüyor gibiydim. Hıçkırıklarım susmuş, bakışlarım ne olacağından bi haber donuklaşmıştı. Köşkün penceresinden süzülen ay ışığı yüzlerimizi belli belirsiz aydınlatıyordu. Dudağı dudağıma dokundu... Katilim beni öpüyordu. Dudakları dudaklarımda gezinirken nazikçe sırtımdan kavrayarak doğrulmamı sağladı. Bacaklarımı yana açarak kucağına oturdum. Öpüşünde o tuzlu tadı hissettim, bir an duraksadım. Gözyaşımı dudaklarında tatmak canımı yakmıştı...
Bu Erez ve Gece'nin hikâyesi. Bu hikayede akla yer yok. Bu imkansızaşk hikayesinin hastalıklıaşıkları onlar. Keyifli okumalar dilerim...
Not;Daha uzun bir tanıtım ve ilk bölüm ile birlikte en kısa zamanda yanınızdayım AŞKBAZ larımm
