AY-1

716 85 16
                                    


Merhabalar. Bu benim yazdığım ilk kitap. Çok farklı ve imkansız görünen bir aşk hikayesi ile karşınızdayım. Bu Erez ve Gece'nin hastalıklı aşk hikâyesi.
Keyifli okumalar dilerim...

💎💎💎💎💎💎💎💎
Zihnimdeki düşünceler o kadar yoğun ve sıkıntılıydı ki kulaklığımdan gelen, son ses müziği bile duymuyordum. Ağlamaktan artık acıyan gözlerimden bir damla daha yaş düştü yanaklarıma. Gözlerimi acıyla kapadım ve her şey yine ilk günkü gibi karşımdaydı. Masal gibi başlayan Amerika hayatım bir gecede kabusa dönmüştü. Bundan sonra hep mutlu olacağıma eminken, şimdi bu masaldan uyanmanın hayal kırıklığını yaşıyordum. Keşke kırılıp dökülen sadece hayallerim olsaydı, hayatım değil. Artık benim için hayat, cehennemden farksız olan o gecede bitmişti. Şu hayattaki her şeyin bir bedeli vardı, o gece en çok bunu anlamıştım. Sevmemin bedeli ise kaybetmek olmuştu. Hepimiz ölecektik, bir gün ya biz sevdiklerimizden ya da onlar bizden koparılıp alınacaktı. Peki bu kadar erken olması mı gerekirdi? Sevdiğim adamı evlendiğim gece mi kaybetmem gerekirdi? Sevmenin bedeli gerçekten bu kadar ağır olabilir miydi?
Ben Gece, hayatımın bittiği yerden hikayeme başlayacak kadar aciz ve çaresizim. Çünkü hala elimde olmadan nefes alıyorum ve bu yüzden yaşamaya mecburum...
Uçağın kalkmasına dakikalar vardı ve ben gidiyordum. Ufacık sırt çantama birkaç kıyafet ve sığdıramadığım kırık dökük hatıralarımla birlikte bu ülkeye veda ediyordum. Kemerimi takmış Amerika'dan, ışıklarla ve hayallerimle süslü olan bu ülkeden tek biletle gitmeye çalışıyordum. Tabi aklımı ve kalbimi de buradan toplayabilip valizime koyabilseydim... Elimdeki şu şiir kitabının içinde, keşke zerrelerime bölünüp kaybolabilseydim.

" SİYAH EN MASUM RENKTİR...
Aklın ve kalbimin esiri olmuş bedenim
Bir önemi kalmamış hayallerin.
Bir kolumdan tutmuş zihnim,
Bir kolumdan kalbim
Biri bir tarafa çekiyor, diğeri sol yanıma.
Gözyaşlarıma maske takmışım,
Gören yağmur damlası sanmakta...
Geçmişin kabrinden kalkmış hatıralarım
Etrafımı bir bir sarıyor
Geleceğime, acımasızca hesap soruyor.
Bir vicdanım yapışıyor yakama
Bir zaman sarsıyor parmak uçlarımı.
Tutulmuş dilim, tutmaz olmuş dizlerim
Bir ölüm sessizliği hediye ediyor
Şu zifiri, karanlık gece.
Ölüm yıl dönümüm, bu gün.
Şu saat, şu zifir gece...
***En masum renk karanlığın esiri Siyah tı. Ama biz hep siyahı suçlayan, günahkâr beyazı sevdik...***
SEVDİĞİM KADINA; ÖZER..."

**********
Bir damla, bir tane daha ve bilmem kaçıncı kez ağlayışımdı.Aşık olduğum adam... Sanki içine doğmuştu da yazmıştı bunları.
Sevdiğim adamdan bana miras kalan yanlızca bu iki şey vardı. Kapağında onun isminin yazdığı bu şiir kitabı ve bir de parmağımdan çıkarmayacağıma sadakatle söz verdiğim alyansım; şimdi ise gümüş bir zincire geçirmiştim ve artık boynumdaydı... Parmaklarım yine boynuma gitti. Başparmağımı soğuk metalin içinde gezdirdim. Ve bir kez daha içine kazınmış harfleri okşadım ve dokunuşumla ismini zikrettim; ÖMRÜM ÖZER'e...

Birinin beni nazikçe dürtmesi yüzünden hızla yanaklarımdaki yaşı silerek kulaklığımın tekini çıkarmıştım. Saçlarını platin sarısına boyatmış, baştan aşağıya boya küpünü andıran hostese boş boş bakarken, yanındaki şişko bir adamın bana bakan onaylamaz bakışıyla karşılaşmıştım. Kafamı 'bir sorun mu var' anlamında hafifçe sallarken, boya küpü endişeyle konuşmaya başladı.
'' Efendim oturduğunuz koltuk size ait değil, sanırım yanlış koltuğa oturmuşsunuz''
Buna utanmam mı gerekiyordu. Hostesin yanındaki şişko adamın kınayan bakışlarında kızarmam mı lazımdı? Bu saçmalıkları umursayacak halim yoktu. Hemen çantamdan çıkardığım biletimi kontrol etmeye başladım vee evet. 22 numaralı koltuk yerine 17. Koltuğa oturmuştum. Sabırsızca bekleyen adama göz devirerek yerimden kalktım ve koltuğumu aramaya başladım. İleride iki koltuk vardı, uçağın kenarında ve biznist bölümünün bittiği son iki koltuktan birisiydi. Pencere kenarı olmamasını umursamadan çantamı koltuğun dibine koydum ve tam oturacağım sırada... Ahhh! Kahretsin! Başım yine dönüyordu, yine yer ayaklarımın altından kaymıştı sanki, tutunmaya çalışıyordum. Avuçlarım sıcak ve sert bir yere dayanmıştı. Kollarımı iki güçlü el tutuyordu, ama gözlerimi bir türlü açamıyordum. Gözlerimi açınca başım daha çok dönüyordu. Bir kaç saniye ne halde olduğumu umursamadan kendime gelmeyi bekledim. Derin bir soluk alıp vermiştim ki... Dudaklarımda sıcak bir nefesi hissetmemle aniden kirpiklerimi aralamam bir olmuştu. Lanet! Bir adamın kucağına düşmüştüm, kolumdan ve belimden beni tutan oydu. Bedeni acı çekiyor gibi kasılmıştı, alnında hafiften ter damlaları oluşmuştu. Zümrüt yeşili gözleri uçağın penceresinden vuran ışıkla koyu renginden sıyrılıyordu... Sık nefesler alarak bakışını tepkisizce sürdürüyordu. Bir an irisleri dudaklarıma kaydı ve ben o zaman neler olduğunu ancak idrak edebilmiştim...

Merhabalar, biliyorum kısa bir bölüm ama daha uzun ve sürükleyici bir bölüm ile karşınızda olacağım.
Görüşmek üzere sizleri seviyorum...

KAN VE ŞEHVET /TazeYaralar/Where stories live. Discover now