AY-22

137 8 2
                                    

Medya: Bille Eilish ile keyifli okumalar...

Bir bilinmezliğin içinde sürüklenip gitmek kadar hiçbir şey yormaz kişiyi.
Araftasındır ne cennet vardır ne de cehennem.
Bir yanın olacaklara hazırlık yapar ve daha ölmeden ruhunun cenazesini kaldırırsın. Yalnızca bir beden bırak ki ardında taşınırken omuzlara yük olmasın. Bozuk para sayar gibi, ardında vicdan azaplarını sayanları bırakmamak için küçük kıyametine yaptığın tövbedir bu hazırlık.  Bir diğer yanın ise hala umut eder. ‘’Hiçbir şey belli değil’’ diyerek teselli verir, zihnindeki cenaze sakinlerine. Sebep kadar sonuçta bellidir esasında, peki neden inadına umut beslersin? Çünkü yaşamak için sebeplerin vardır. Aşıktır, kaybedeceği çok şeyi vardır. Ölümün tadı bu olsa gerek; kaybetme korkusu. Acı, tanıdık bir tattır damakta kalan keskin ve bir o kadar metalik bir tat. Ölüm, ruhun kaburgalarından kayık yaparak çekip gitmesidir. Hiç bilmediği okyanuslara bir kayıkla kürek çekme çabasıdır. Ölümün yaklaştığı her yelkovan mesafesinde, içinden gül cesetleri defnedilir kimsesizlikler mezarlığına. Ne alıcısı bellidir o güllerin ne de hediye edeni. Bozuk bir plaktan yayılan sözcükler kadar dengesizdir artık solukların. Kim bilir, bu dengesizlik belki son demlerindir belki de kaderinin sadece virajlı bir dönemeci… Hayatta kaybettikçe kendine sözler verirsin ve tattığın acıyı tecrübe diyerek kendini kandırmaya çalışırsın. Bilmezsin ki en gerçek kaybın ölüm olduğunu.

Göz kapaklarım her ne kadar istemesem de aralanmıştı. Ağaçların arasından süzülen güneş ışınları odamdaki karanlığı zedeliyordu. Duvarda asılı saat tam beşti ve bu kadar erken uyanmama rağmen yorgun hissetmiyordum. Dün gece çimdeki şehvet duygusu kadar harlı olan ateşten geriye şimdi sadece odunların gri külleri kalmıştı. Yatağın içinde kıpırdanırken uyuşuk zihnimin algıladığı tek şey amber karışımlı toprak kokusuydu. Üstümde yorgandan başka hiçbir kumaş parçası olmamasının farkına vardığımda lacivert pikenin altına biraz daha gömüldüm. Kirpiklerimin altından sıcaklığını hissettiğim adamın o güzelim yüzüne baktım. O tabi ki uyumamıştı, sahi bütün gece beni mi izlemişti? Göz kırpmaya ihtiyaç duymadığından doğrundan bakışlarını yüzüme sabitlemişti. Zehir yeşili gözlerinde ilk defa bu kadar dinginlik hakimdi. Berrak ve durulmuş sular kadar huzur vericiydi. Yanaklarım ısınırken haylaz bir çocuk gibi gülümsedim. Ellerimi yorganın altından çıkararak özgürlüğüne kavuşturdum. Parmaklarım hevesle dağılmış, kestane rengi gür saç tutamlarına gitti. Kadifemsi yumuşak saçları, bir o kadar da asi olduğunu belli eder şekilde alnına tutam tutam düşmüştü. Parmaklarım saçlarında oyalanırken yüzünü yüzüme biraz daha yaklaştırarak aradaki mesafeyi minimuma indirdi. Burnu burnumu okşarken dudaklarıma doğru nefesini üfleyerek dudaklarını kıpırdattı.
‘’uyurken bile çok hırçınsın karıcım.’’
‘’kim ben mi? Hiç te bile gayet naif şekilde uyurum ben.’’
‘’Uyurken kendini izleyebilmen büyük yetenek.’’ Alayla sırıtarak devam etti. ‘’Çıplakken yorganı üstünden atmak çok tehlikeli Gece.‘’ Özellikle uyumayan bir vampir kocan varsa.’’
‘’Hm.’’ Utanmış mıydım ben? Yok canım.
‘’Buna doyabileceğimi hiç düşünmüyorum.’’
‘’Ha?’’ saf saf bakarken kahkahasını tutamadı. Gülüşü bu kadar güzel olamazdı, bu haksızlıktı.
‘’Tenin, kokun ve tabi ki dün gece bir kez daha tattığım tadın.’’ Dudağımı ısırdım. Bu hareketim dikkatini çekmiş olmalı ki alt dudağımı dişlerim arasından kurtararak ufak bir ısırık bıraktı. Dişlerinin dudağıma uyguladığı ufak baskı karşısında inlerken içimdeki arzunun ne kadar edepsiz olduğuna karar verdim.
‘’Bunu nasıl başarıyorsun Gece?’’
‘’Neyi Erez Sancar?’’
‘’Bana diklenirken beni bu kadar kışkırtmayı, sonrasında teslimiyetinle büyülemeyi?’’ ensesine ellerimi dolarken aradaki ufacık mesafeyi kapatarak dudağımı dudağına mühürledim. Dili ağzımın içindeyken inlemesi o tanıdık edepsiz arzularımı körüklemeye başladı. Dün geceden kalma aroma ve süt kokuyordum, biraz da amber. Onun gibi kokuyordum. Elleri asla vücudumu tekrar tekrar keşfetmekten geri durmuyor ve tenimin her santiminde hüküm sürüyordu. Yine derinlerimdeydi, her hareketinde daha da derinlerimi keşfediyordu. İnledim. Dudakları sert ama bir o kadar da naif hareketleri ile alt dudağımı emiyordu. Nabzım kalbimi şahit tutmuş hızla titremelerime eşlik ediyordu. Dudaklarından çıkan cümle kesik kesik dudaklarıma çarptı.
‘’hala darsın – bu beni delirtiyor Gece.’’ ileri geri hareketleri içimi doldururken sırtım yay gibi gerildiğinde doruğa ulaşarak omuzundaki çıkıntıya dişlerimi geçirdim. O da benden farksız bir acizlik ile hırladı. İçimdeki boşluğa sıcak ve yoğun sıvısı dolarken dudaklarını dudaklarımdan ayırmadan son inlemeleri sıcak nefesiyle tenimi yaktı.
Göğsüne sığınarak nefeslerimi düzene sokmaya çalışıyordum yanaklarım yanıyordu, ufak ter damlaları oluşan alnıma bir buse daha kondurdu. Kolları arasında kalan zayıf varlığımın titremelerini kontrolüm altına almaya çalışıyordu. Sırıtarak baktığında,
‘’dişlerinin izi geçmiş.’’ Dedi omuzunu işaret ederek. Pürüzsüz tenindeki tek kusur dişlerimin iziydi. Kıkırdadım. Açıkta kalan çıplak göğsüne bakışlarımı indirdiğinde göğsündeki yaraya takıldım. Tebessümüm buruklaşırken parmaklarım yarayı okşadı. Sıkıntıyla iç geçirdim.
‘’Erez, ben gerçekten üzgünüm.’’
‘’Özür dilediğinde kendimi ne kadar çaresiz hissettiğimi biliyor musun?’’ dediklerini kavramaya çalıştım. Anlamamıştım ama üzülmemi istemediği kesindi.
‘’Tessa bu yaptığımı görse eminim çok kızardı.’’
‘’Tessa senin rüyanda yaptığın bir şey için suçlamazdı Gece.’’
‘’Yine de oğluna bunu yapmış olmam hoşuna gitmezdi.’’
Dudağımı okşayan parmakları daha fazla konuşmama müsaade etmemişti. Tessa Erez’in üvey annesiydi. Gerçek annesi hayatını kaybettikten sonra  Erez’i en yakın arkadaşın emanet etmişti.
‘’Seni kim dönüştürdü?’’ sorduğum soru ile yüzü düşünceli bir hale büründü.
‘’Tessa.’’
‘’kaç yaşındaydın?’’
‘’yirmi altı yaşındaydım. Üniversiteden sonra dövüşmeye başlamıştım. O zamanlar bahisle yapılan dövüşlere ilgi çok daha fazla yoğundu. Tess ise yeteneğimi fark etmişti ve konseye beni önermesi ile muhafız vampirliğine kabul edildim. Tess vampir olmadan öncesinde çocuk sahibi olamadığı için eşinden ayrılmış. Beni evlat edindiğinde ise kendisi gibi ölümsüz olmamı istedi.’’ Cümlesini tamamladım.
‘’Çünkü öz evladı gibi sahiplendiği çocuğun bir gün ölmesini göze alamadı.’’ Dalgınca zihnimdeki teoriyi seslendirdim, başıyla beni onaylarken merakla yüzüne baktım.
‘’Annen, yani öz annen neden vefat etti?’’ kaşlarını ciddiyetle çattı. Solukları sıkıntıyla ilerlerken irislerini irislerime sabitledi.
‘’Hastaydı, öldüğünde yaklaşık on yaşlarındaydım. Annem, babamı ben daha bebekken kaybettiği için emanet edebileceği tek kişi Tess’di.’’
‘’Tess anneni neden dönüştürmedi peki?’’
‘’Tess, tabi ki bu teklifi anneme sunmuştu ama annem bunu istemedi. Bir insan olarak hayatını sonlandırmayı tercih etti. Onu bazen çok özlüyorum. Yanımda olabilirdi ama yok.’’ Gözlerim dolmaya başlarken başımı göğsüne biraz daha sakladım. Erez başımı kaldırarak gözlerime baktığında neler olduğunu anlamıştı.
‘’Gerçeği öğrendiğinde her ne olursa olsun hep yanındayım tamam mı güzelim?’’
‘’Erez?’’ bakışları söyleyeceklerime odaklandı.
‘’Ya annem beni terk ettiyse, ya beni istemediyse…’’
‘’Seni istememiş olsa sana bir isim verir miydi? Kundağına koyulan bebeğin üstüne ismini işler miydi? Hepsini geç sana büyüdüğünde oynaman için bir bebek yapmayı düşünmüş birisi seni istememiş olamaz Gece. Bunun mutlaka bir açıklaması var güzelim.’’
‘’Belki de.’’
‘’Hazır olduğunda ben her zaman yanında olacağım.’’
‘’Erez, ben yaşasam da öl…’’
‘’O cümleyi tamamlama sakın!’’
‘’Dinle. Hayatın hiçbir garantisi yok değil mi? Senden istediğim, eğer ben bunu öğrenemezsem ailemi sen bul tamam mı?’’
‘’Gece sana bir şey olmayacak…’’
‘’Lütfen Erez! Tamam mı?’’ gözlerini kapattı bu hareketi onun onaylama şeklinin bir yoluydu. Kollarını belimin etrafında sıkılaştırırken saçlarımı öptü.
Mutfağa indiğimizde üstümde sadece Erez’in uzun kazağından başka bir şey yoktu. Tezgahın üstünde oturmuş onu izlerken oturduğum tezgaha yaklaşarak ellerini bacaklarıma koyarak konuştu.
‘’Kahvaltı mı, kan mı?’’
‘’Aslında kulağa saçma gelebilir ama sanırım her ikisi de.’’ Erez anlayışla başını salladı.
‘’Önce hangisi?’’
‘’Bana omlet yapar mısın? Normal bir çift gibi olalım, en azından birkaç saat.’’ Kıkırdadım.
‘’Elbette.’’ Kahvaltıyı birlikte hazırlarken bile asla normal bir çift olamayacağımızı anlamıştım. Erez’in vampir hızıyla mutfakta dolaşarak kahvaltıyı ve masayı hazırlaması bunun en büyük kanıtıydı. Ben yalnızca servis açmışken o hızla dolaptaki kahvaltılıkları masaya dizmiş ve çayı da masaya bırakmıştı bile. Son olarak saniyeler içinde omleti tabağa koyarak masaya yerleştirmişti. Ellerini birbirine sürterken konuştu.
‘’nasıl normal bir çift gibi olabiliyor muyuz karıcım.’’ Başımı alayla iki yana sallayarak gözlerimi devirdim.
‘’Umutsuz vakayız. Normal insanlar kahvaltıyı bir dakikadan kısa bir sürede hazırlamaz.’’
‘’Sorun şu ki senin kocan vampir karıcım.’’
‘’Ve ben O sorunu seviyorum galiba.’’ Göz devirme sırası ondaydı.
‘’Kesinlikle umutsuz vakayız.’’ Dedi alayla.
‘’Fazlasıyla farkındayım.’’ Kıkırdadım. Sandalyeye oturarak kolumdan nazikçe çekiştirdi ve kucağına oturttu.
‘’Kahvaltını yap Gece.’’ emir vermesine aldırmadan çayımı doldurdum ve kahvaltımı yapmaya başladım. Telefonuma gelen bildirim sesiyle dikkatim dağıldı. Erez telefonumu almak istediğim sırada engel olarak tekrar kucağına oturttu.
‘’Bilge ve Efe’ye bu gün yola çıkacağımızı bildirdim. Sana haber vermek için mail atmış olmalılar.’’
Evet, onlardan başka kimseyle konuşmuyordum. En azından telefonu artık sadece iş hayatım için ihtiyaç duyuyordum. Rahatsız olduğumu söyleyerek haftalardır işe gitmediğimi söylemiştim. Tabi ki Erez ile birlikte olduğumdan dünyanın haberi yoktu ya da evli olduğumuzdan mı demeliydim? Aklıma takılan ayrıntıyla bardağımı masaya bırakarak başımı çevirdim.
‘’Evli olduğumuzu saklamamız gerekiyor değil mi?’’
‘’Konsey vampirleri ile sorun çözülene kadar evet.’’
‘’Pekala.’’ Somurttum.
‘’Neden suratını astın? Bak ne pahasına olursa olsun seni koruyacağım…’’
‘’Tek sorun bu değil! Gözlerimin önünde kocama asılan kadınlara sadece gülümseyeceğim ve elimden hiçbir şey gelmeyecek! Bu beni nasıl delirtiyor bir fikrin var mı?’’ tısladım.
‘’Senin hakkında en ufak art niyetli düşüncesi olan her erkeğin düşüncelerini okumak o kadar kışkırtıcı bir durum ki.  Ve o itlerin şah damarını koparmamak için kendimi ne kadar zor tuttuğum hakkında senin bir fikrin var mı?’’ çenesi kasıldı. Sözleri yutkunmama sebep oldu ve bu gerçekle yüzleşmek içimdeki edepsiz arzuları beslerken bir tarafımı da ürpertiyordu. ‘’Gülüşünü bile kimseyle paylaşmak istemiyorum.’’ İtirafı karşısında şaşkınca dudaklarım aralandı.
‘’Düşüncelerimizin karşılıklı olması ne hoş.’’ Sözlerimle yüzündeki ciddiyet dudaklarına yayılan edepsiz sırıtışla silinirken burnumdan öptü.
‘’Dönüşümünü tamamlayıp mükemmel bir dişiye dönüştüğünde seninle başa çıkabileceğimi hiç sanmıyorum.’’
‘’Hadi ama dürüst ol, sana göz koyan hemcinslerimi öldürmek sadece egonu tatmin edecektir. Tabi aynı şey benim için de geçerli kocacığım.’’
‘’Biz harika bir çiftiz karıcım.’’ Kıkırdadım. Mükemmel tehlikeli bir çifttik evet. Ve acı bir gerçek ki asla normal bir çift olamayacaktık. Sırıttım, olmak istediğimizi de sanmıyordum.

KAN VE ŞEHVET /TazeYaralar/Opowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz