AY-6

304 25 11
                                    

Onur Can Özcanı rahmetle anıyorum.🖤🖤🖤

Bizim şarkımızdı...

Yekta’nın boynuna daha sıkı tutundum. Artık kendimi saklayamıyordum, beceremiyordum. Damla damla gözyaşlarım yektanın tişörtüne aktı.

Sen dağıttın bak
Ben topluyorum beni
Madem anlat biraz
Yolunda mı her şey senin gibi?
Benim değil!

Aşktı adı, gelişi gibi terk edişi de sebepsizdi işte. Anlamsızdı ama hayatıma bedel olmuştu. Geleceğim, onca kurulan hayalin katiliydi aşk. Hayat, bu kadar güzel sevmeyi kıskanmıştı belki de. Bu kadar güzel sevilmeyi…
Yektaya daha sıkı tutundum, dengem yerle bir olmuştu. Belimdeki ellerini sıkılaştırdı. Gözyaşlarımdan etraf bulanıklaştı. Manzara, zihnim kadar bulanık ve belirsizleşmişti.

Olmuyor o söylediğin
Hoşça kal demek kolay
Güle güle giden için

Dönmüyordu işte! Ay, Güneşe tutuluyordu. Toprak, suya aşık oluyor tohuma gebe kalıyordu. Kış öldürüyor, bahar yeryüzüne tekrar hayat veriyordu. Ama tek bir yerden dönüş yoktu; Ölüm… Hırçın bir şekilde yanağımdaki yaşı sildim.
Dudaklarımdan bir hıçkırık daha koptu. Sesimdeki feryat şarkının sözlerine kırağı düşürüyordu. Bu, cehennemin ortasındayken ayazda kalmaktı. Bu, lavların arasında soğuktan titreye titreye yanmaktı. Bu kıştı. Kış kıyametti sanki. Cehennem hep sıcak olur sanıyor insanlar. Cehennem soğuk olmaz mıydı? Cehennemin mevsimi olmaz mıydı? Belki de aşkımız kış mevsimine denk düşmüştü sevgilim. Kirpiklerimize kar tanesi düşeceğine, hayallerimize kırağı düşmüştü…

Başımda bir bela
Bu aralar ne dinlesem
Ne çalınsa aklım;
Hepsinde mevzu sen.
Dillerinden hiç düşmedin
Bu şarkılar seni tanır gibiler.

Baktığım hatta hissettiğim her şeyde ondan  bir parça vardı. Kimin gözlerine baksam onun gülüşünü görmek o kadar acıtıyor ki. Özlüyordum işte, bu hayattan gittiğini kabul edemiyordum bir türlü. Yine çıkıp gelecek sanıyordum. ‘’Benim için akan göz yaşı benimdir Yaban Gülü.’’  Cümlesinin her harfi bir hoşça kal kurşunuyla saplanıp kaldı içime. Derler ya hani kurşun saplanır zehirlemesi koca ömre yayılır. Kurşun yarasıydı, kalkıp tekrar yürüyeceğimi sandım ta ki sızısını hissedene dek…

Ansızın bir hoşça kal kurşununa
Sarılıp veda ettim bütün sokaklarına
Onunla geçinemedim
Kokunla baş edemedim
Hırkan ömrüme asılı hala…

Şarkı son buldu, iç çekişlerimin yankısı kaldı.
Yekta yüzümü avuçları arasına aldı. Gözyaşlarımı sildi.
‘’ağlama güzelim. Ağlama kardeşim.’’ Tamam anlamında başımı salladım. Burukça gülümsemeye çalıştım.
‘’hadi git makyajını tazele, cadıya benziyorsun.’’ Zorla tebessüm etti.
‘’tamam.’’ Daha fazla konuşamadım. Hızla merdivenlerden inerek lavaboya yöneldim.

Tuvaletin boş olmasına sevinerek aynanın karşısına geçtim. Ahh, rimelim akmıştı ve ağladığım için yer yer fondötenim silinmişti. Berbat haldeydim. Vakit kaybetmeden peçete alarak suyla ıslattım ve makyajın dağılan kısımlarını temizledim. Yeniden makyaj tazeleyecek halim yoktu. Aynadaki yansımama bakarak yüzümün geri kalan makyajı toparladığıma emin olduktan sonra derince soludum. Saçlarımı geriye atarak lavabodan çıktım. Telefonuma baktığımda saat bire yaklaşıyordu. Ağlama krizim son bulmuştu. Ara ara iç çeksem de Yektaya sığınarak ağlamak iyi gelmişti, her şeye rağmen…

Dar koridorda ilerledim. Bacaklarımda derman kalmamış gibiydi. oturmak istedim.
Lavabodan çıkarken Yekta’nın kız arkadaşı aklıma geldi. Şu baytar neredeydi? Yekta ismini bile söylememişti. Koridordan geçerek bar tezgahına oturdum. Eva ter döküyordu.
Bakışlarımı bardağıma sabitledim. Kalan biramı yudumladım.  Bardağı masada döndürmeye başladım. Sanki o düşünce çukuruna ayağım kayıp tekrar düşmüştüm. Yekta’dan başka kimse beni ağlarken görmemişti. İç geçirdim, görseler ne fark edecekti ki.  Çocuk gibi Yekta’nın  göğsüne yüzümü saklamıştım. Çocukken yaptığım gibi abimin kollarında ağlamıştım. Ama bu sefer her şey o kadar farklıydı ki. Artık çocuk değildim mesela. Kırılan oyuncağıma ağlamıyordum bu sefer. Herkes beni dans ediyor zannederken, ben toprağa gömdüğüm orman gözlü o güzel adama ağlamıştım. Tıpkı, yetimhanedeyken Yektaya sarıldığımı düşünen o çocuklar büyümüş ama bu sefer de öyle sanmıştı. Ama diyorum ya, artık çocuk değildim ve kırılan oyuncağıma ağlamıyordum. Ya da düştüğümde kanayan avuç içlerime…

KAN VE ŞEHVET /TazeYaralar/Where stories live. Discover now