19. Bölüm

2.4K 237 13
                                    

Jungkook'a attığı mesaja cevap gelmesini beklerken yaşlanan Taehyung onun derste olma ihtimalini fikredince kendine küçük bir küfür savurdu dudaklarından. Telefonunu masadan aldıktan sonra ceketini ve cüzdanını da alıp çıktı evden. Onu okuldan almanın daha iyi bir fikir olduğuna kanaat getirdi. Dersi olmadığı halde okula gitmek garip hissettirmişti.

Okul kapısında zil çaldıktan sonra yeni bir mesaj attı sevgilisine. Sınıfından çıkmamasını istemişti. Öğrencilerin asansörü kullanması yasak olduğundan birkaç kat merdivene katlanmış sonunda sırasında oturup telefonu izleyen Jungkook'la karşılamıştı. Sessizce yaklaşıp omzuna dokunduğunda küçük irkilerek yerinden sıçradı. Ürkmüş olmalıydı. 

Taehyung onun çantasını tek omzuna taktıktan sonra elinden tutup çıkışa kadar sürükledi. "Ben taşıyabilirim." diyerek çantasını çekiştiren çocuğa işaret parmağıyla 'hayır' dedi ve gülümseyerek bahçeden çıktı. Tüm yolu onun elini tutarak yürümüştü, daha çok çekiştirerek de diyebilirdiniz. 

Sonunda Jungkook'un ilanı aşk ettiği parka geldiklerinde küçük kaşlarını çattı. "Neler oluyor Taehyung?" diye sormadan edemedi. "Bugünümü senin için ayırdım istemez misin? Hem ilkinden başladım, baksana." Başıyla ikisininde ezbere bildiği ağacı gösterdi ve göz kırptı. 

"Seni sallayacağım." dedi salıncağın zincirlerinden tutup oturmasını beklerken. Jungkook tereddütle yerleştiği salıncakta orantısızca itilince daha da sıktı zincirlerdeki ellerini. 

"Ya, Taehyung! İyi misin sen?" Sesini duyurabilmek için bağırdı Jungkook. "Tamam tamam haydi durdur beni!" Küçük olan ne kadar ısrar etse de durmayan Taehyung yorulduğunda onun karşısına geçip saçma sapan hareketler yaparak gülmesini sağlamaya çalışıyordu. Eh Jungkook'ta istemsizce gülüyordu. Biraz fazla abartmış olacak ki salıncaktan düştüğünde ikiside şaşkınlıkla bakakalmıştı. Taehyung endişeyle küçüğüyle ilgilenmiş kucakladığı bedenini ikisininde güzel hatırladığı ağacın dibine kadar taşıyıp yere bıraktı. Kendisi de ağaca yaslanıp sevgilisinin başını dizlerine koydu.

Dizinin üstüne koydu elini biraz bastırarak acıyıp acımadığını sordu. Jungkook olumsuz cevap verdiğince gülümseyip yüzüne yaklaştı. Jungkook gülmeyi kesip onun gözlerine şaşkınlıkla baktı. Nefesi tutan küçüğün kapanmış göz kapaklarını öptü Taehyung. "Çok şirinsin." diye de ekledi.

Jungkook utançla elleri ile yüzünü kapattı. İçinden kendine birkaç küfür saymıştı bile. Etraf sessizleşip insanlar ve çocuklar parkı terk ettiğinde Taehyung aklına gelen fikirle önce Jungkook'u daha sonra kendini kaldırdı. "Lunaparka gidelim mi?" dedi sevinçle. Jungkook başını salladı. "Yorgunum hyung."

Jungkook, Taehyung'un bu anormal davranışlarına anlam veremiyordu. Herhangi bir zamanda böyle olsa yadırgamazdı ama unutamadığı bir şey -Yoongi'nin ölümü- bunu yapmasına neden oluyordu. Ona göre Taehyung ağlamalı, Jungkook'a sarılıp uyumalıydı,  yani şimdiki halinin tam tersi. Onun için endişeleniyordu. İyi olmadığının, rol yaptığının pek tabii farkındaydı. Böyle davranması Jungkook'u sinirlendiriyordu. Her zaman kendini ona kapatmıştı, şimdi de aynısını yapıyordu. Aralarındaki duvarları yıkmak adına asla gardını indirmeyip tek başına savaşıyordu. Güven eksikliğinden diye kendi kendini yiyordu küçük yine de hiçbir şey yapamıyordu. Düşündüğü şey az da olsa hayata geçirmek için Taehyung'un ellerini tuttu Jungkook.

"Uyuyalım mı?" diye sordu. 

"Burada mı? Bizi burada yerler farkında mısın?"

"Tabii ki hayır. Haydi bize gidiyoruz." 

"Jungkook! Henüz küçüğüm."

"Ya, saçmalıyorsun. Uyuyacağız sadece."

"Söz mü?"

"Söz."

Jungkook parmaklarını Taehyung'un parmaklarına kenetleyip karanlık sokakta ilerledi. Onun ruhunu tatmak istiyordu. Etrafa karşı çizdiği 'iyiyim, mutluyum, güçlüyüm' profilinin altındaki Taehyung'u, gerçek Taehyung'u tanımak istiyordu. Daha doğrusu tanıdığı karakterin doğruluğunu kanıtlamak istiyordu kendine. Savunmasız, saf Taehyung'u görmek istiyordu.

MystérieuxWhere stories live. Discover now