1. Hayat Devam Ettiğinde

27.2K 1K 53
                                    

Yağmur damlaları arabasının ön camına düşmeye başladığında Stacey, silecekleri çalıştırdı ve onlar ileri geri hareket ederlerken camdaki tanecikli görüntünün temizlenişini izledi. Yakınlara ne şimşek ne de yıldırım düşüyordu, ancak buna rağmen tepesindeki kara bulutlar kızın titremesine neden oluyordu.

Yolun iki tarafında da müstakil, sade ve birbirine çok benzeyen evler uzanıyordu — bahçelerinde basketbol potaları asılıydı, ve çevrelerindeki çalılar mükkemmel bir şekilde kesilmişti. Stacey döneceği sapağa geldiğinde arabasının sinyalini verdi ve hafifçe frene bastı.

Direksiyonu çevirirken, market torbaları yolcu koltuğunda yan yattı. Stacey umursamadan ayağını gaz pedalına getirdi ve araba hafif yokuşu tırmanmaya başladı. Uzun sıralı evleri geride bıraktıktan bir süre sonra, daha çimli bir alana gelmişti.

Döndüğü yol, çıkmaz sokaktı ve yolunun sonunda,  her zaman orada park halinde duran siyah bir kamyonet duruyordu.

Stacey, bebek mavisi arabasını duvarları tahtadanmış gibi görünen iki katlı bir müstakil evin önüne çekti. Bu bina, tahta görünümlü tasarımı yüzünden uzaktan bir kulübeyi anımsatıyordu ve  çevresindeki evlerden çok farklı görünüyordu, ancak yine de bir şekilde oraya aitti — durduruğu yerde sırıtmıyordu.

Kız, arabasının motorunu kapattı ve market torbalarını parmaklarına dolayıp yavaş hareketlerle aşağı indi, araba kapısını arkasından kapattı. Yağmur, gökyüzünden damlalar halinde üstüne aktı. Yanaklarına düşen damlalar, kızın makyajını mahvediyordu.

Hızlı hareketlerle bahçe kapısından içeri girdi ve evin yanından üst kata çıkan merdivenlere koştu. Ev sahibi altta yaşıyordu ve üst katı Stacey'e kiralamıştı. Stacey, dengesiz adımlarla metal merdivenleri çıktı ve evine girdi.

Sokak kapısını arkasından kapattı, sırtını kapıya yaslayarak iç çekti. Saçlarından sular akıyordu ve yüzünde soğuk yağmur damlalarını hissedebiliyordu. Mutfak tezgâhına plastik torbaları bıraktıktan sonra, kabanını üstünden çıkardı ve ön kapıda duran uzun, tahta askılığa astı.

Camlardan giren güneş dışında etrafı, Stacey'nin başının üstünde asılı loş ışıklar aydınlatıyordu. Ön kapının sol yanı mutfaktı ve tam da kızın istediği gibi, ortasına mutfak adası ve önüne iki yüksek tabure konulacak kadar genişti içerisi.

Girişin sağ yanında; uzun bir koltuk, televizyon ve büyük ahşap bir sephayla doldurulmuş bir alan vardı. Kocaman bir pencere, içeriyi güneş ışığıyla dolduruyordu ve Stacey'nin bayılarak aldığı koyu yeşil perdeler pencerenin iki yanından sarkıyordu.

Stacey, saçlarını yumruğunda topladı ve yağmur suyunu sıktı. Giriş kapısının önünde duruyordu, ve tam karşısında diğer kapılara açılan dar bir koridor vardı. Koridorda toplamda üç kapı vardı, biri banyoya, biri giyinme odasına, biri de yatak odasına açılıyordu. Banyonun kapısı açıldı ve uzun boylu; kıvırcık, sarı saçlı bir çocuk, belinde havlusuyla koridora adımını attı.

Stacey'i gördüğünde hareket etmeyi kesti ve gözleri alayla parladı.

"Göle mi düştün?"

"Çok komiksin Scottie," diye mırıldandı Stacey. "Eğer dış dünyaya çıkmaya zahmet etseydin dışarıda yağmur yağdığını görebilirdin."

Scottie gülümseyerek yaklaşırken Stacey gözlerini gövdesinden uzağa kaçırmaya çalıştı. Ancak çocuğun çıplak göğsü tam önündeydi ve parlıyordu. Scottie, Stacey'den birkaç adım uzaktayken ellerini kızın ıslak saçlarının arasından geçirdi. Bu hareketiyle, kaslı kolları kızın etrafını bir kafes gibi örtmüş olmuştu ve bu durum Stacey'nin aklını daha da çok başından alıyordu.

Çocuğun bir anda kızın saçını çekmesiyle anın büyüsü bozuldu.

"Ah!" Stacey gözlerini sıkıca kapattı. "Ne yapıyorsun?"

Scottie tekrar saçını çektiğinde, kız çocuğun bileğini yakaladı. "Bugün saçlarını hiç taradın mı? Lanet olsun, Stace. Saçlarının beni rehin aldığını duymak seni keyiflendirebilir. Parmaklarımı içinden çıkaramıyorum."

"Bu beni neden keyiflendirsin ki?" Stacey ona öfkeyle baktı.

"Çünkü artık çok yakınında durmak zorundayım." Scottie'nin gülümsemesi kulaklarına vardı.

"Tanrım, her zaman fazla mutlu ve pozitifsin." Stacey gözlerini devirdi. "Bu, mide bulandırıcı."

"Kesin öyledir," diye fısıldadı Scottie, ve nazikçe ellerini kızın saçlarından çıkardı. Uzanıp kızın çenesini kaldırdı ve dudaklarını öptü.

Ancak Stacey daha fazlası için öne eğildiğinde çocuk geriye çekildi. Scottie hiçbir söylememişti, ancak Stacey, çocuğun yüzündeki tatmin olmuş ifadeyi görünce hafifçe koluna vurdu ve, "Git giyin," dedi. "Kimse seni yarı çıplak görmek istemiyor."

"Sen istiyorsun." Scottie sırıttı, ve Stacey ona ikinci kez vuramadan yatak odasına kaçtı.

Çocuğun arkasından, kumandayı aldı ve televizyonu açtı. Öylesine bir kanal oynamaya başladığında, aldığı market eşyalarını dolaplara ve buzdolabına yerleştirmeye başladı. Toplamayı bitirdiğinde aldığı şekerlerden birini kaptı ve televizyonun karşısındaki koltuğa yayıldı. Muhtemelen sinemada bile oynamamış, düşük bütçeli bir film ekranda belirene kadar kanalları değiştirdi.

Scottie -tamamen giyinik bir şekilde- yatak odasından çıktı ve oturma odasının kapısında durup içeri baktı. Stacey, botlarını çıkarmış, koltuğa kıvrılmıştı ve elinde de şeker paketi vardı. Yağmur, fondötenini çizgi çizgi yapmasına rağmen makyajını çıkarmaya zahmet etmemişti. Scottie gülümsedi ve kıza doğru ilerledi.

Ve kanepenin arkasından koltuğa atladı. Bu hareketiyle Stacey'i korkutmuştu. Kız koluna vurduğunda Scottie kahkaha atıp onu kendine çekti. Bu hareketle Stacey'nin sırtı, çocuğun göğsünün yarısına yaslanmıştı. Scottie bir kolunu kızın omzularına attı ve çenesini kızın saçlarına koydu. Ve  omzundaki elini sinsice uzatarak, elindeki şeker paketini almaya çalıştı.

"Hey, onlar senin değil!" diye bağırdı Stacey.

Scottie şekerleri ağzına attı. "Senin evin, benim evim."

"Aynen, aynen," diye homurdanan Stacey, erkek arkadaşına daha da sokuldu. "Benim evim, senin evin."

"

Oops! Ang larawang ito ay hindi sumusunod sa aming mga alituntunin sa nilalaman. Upang magpatuloy sa pag-publish, subukan itong alisin o mag-upload ng bago.
The Girl He Left BehindTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon