GÜLÜMSE

2K 304 506
                                    

Kocaman bir bankın ortasında tek başıma oturuyorum. Ayaklarımı hızlı hızlı sallayarak, uzun süredir saniyeleri sayıyorum. "Naber küçük kız?'' diyerek yanıma oturuyor, tanıdık gülümsemesiyle. Artık zamanı saymama gerek kalmıyor.

"İyidir.'' bende ona kocaman gülümsüyorum. Onu gören çocuklar hemen sarıyor etrafımızı.

"Abiii, biliyor musun? Gülümse yine ceza aldı.'' Ters bakışıma aldırmadan devam ediyor, seyrek kısa saçlı kız, "Yemeğini yine birine vermiş.'' Karanlık oda cezasını bir bir anlatıyor. Unutmak istediğim bağrışlarımı taklit ederek, daha bir abartıyor.

"Yine mi yemek yemedin? Öleceksin sonunda.'' kızmış gibi çıkmıyor sözleri. Diğer çocukları uzaklaştırıyor etrafımızdan. Cebinden çıkardığı peçeteye sarılmış kurabiyeleri bana uzatıyor.

"Bunları kimse görmeden hemen ye.'' elinden aldığım kurabiyelerden küçük bir parça ısırsam da ağzımda kocaman oluyor.

"Biraz daha dayan. Ceza da alma, gideceğiz buradan az kaldı.'' sözlerine umutlanıyorum. Midemin kabul etmediğini yutmaya çalışırken, başımı öne doğru sallayarak, cevap veriyorum.

"Çok önemli şeyler öğrendim. Senin içinde plan yapmalıyım. Sakın ceza alma tamam mı?'' Tekrar başımı sallıyorum hızlıca, beni burada bırakır korkusu oluşuyor, düşüncelerimde. Bensiz giderse, beni unutur mu? Herkes gibi, oda unutur mu?

Öksürük sesleriyle uyanıyorum. Etraf duman, alevler her yerde. Ağlayarak kapı tarafına koşuyorum. Bağrışmalar çığlıklar ağlamalar. Birini arıyor gözlerim, yaştan etrafı net seçemiyorum. Elimle siliyorum hemen, duman her yer yine gözükmüyor. Çığlıklar çok acı.

Dışarı açılan büyük kapıya elim gidiyor, asılıyorum tüm gücümle, kilitli açılmıyor. Etrafımı bir sürü çocuk sarıyor, feryat figan. Yüzleri belli olmuyor korkudan mı? Bağırışlarından mı? Çok karışık, hangisine baksam çığlık çığlığa. Biraz büyük abla kapıyı açmaya çalışıyor. Açamayınca tekmeliyor. Diğer çocuklarda başlıyor tekmelemeye. Açılacakmış gibi bende tekmeliyorum parmak uçlarım acıyor.

Açılmayan kapının önünde bir sürü çocuk birbirimize baka kalıyoruz. Büyük abla yan taraftaki odaya koşuyor. Hepimiz onu takip ediyoruz umutla, bağırışlarla. Perdeyi sıyırarak odanın büyük camını iki tarafa açıyor. "Atlayacağız." diye bağırıyor "Yanmaktan iyidir, 2. Kattayız en fazla bacağımız kırılır."

Duman yoğunlaşıyor, öksürükler yükseliyor, çığlıklar azalıyor. Cama doğru gidiyorum, aşağıya bakıyorum karanlık ama ismimi seslenişini duyuyorum. Bir metre yüksek bölmeye çıkıp, hiç düşünmeden kendimi bırakıyorum.

Tutuyorlar beni, gözlerim tanıyor hemen. "İyi misin? İyi misin? Bir yerine bir şey oldu mu? İyi misin?" öksürmekten cevap veremiyorum. Beni bırakıp diğer atlayan çocuğu tutmaya çalışıyorlar. Cesaret eden ikinci çocukta atlıyor. "Uzakta dur, korkma sakın!" eliyle ağaçların olduğu yeri gösteriyor. Korkmuyorum bende bağırmak istiyorum ama korkudan sesim çıkmıyor.

Atlayan çocuklar acıyan yerlerini tutarak diğer çocukların yanına gidiyor. Birden siren sesleri, arabalar, koşan insanlar her yerde. Etraf kalabalıklaşıyor. Kapıyı kırıyorlar. İtfaiyeci adamlar içeri giriyor.

Uygar abi yanıma gelip, elimi tutuyor. "Hadi gidiyoruz." Kimsenin görmediği karanlığa doğru yürüyoruz, çıplak ayaklarımı fark edip sırtına bindiriyor "Öğrendim, korkma. Babamı buldum, onun yanına gidiyoruz. Ekrem diye pezevengin biri. Benden başka da çocuğu yokmuş. Buda çok iyi oldu. Seni bırakacağımı mı sandın küçük kız? Asla.''

DERİNWhere stories live. Discover now