GÜLÜMSE (9)

959 116 35
                                    

"Uygar abiii!"

"Ne oldu ergen niye bu kadar şaşırdın! İçeri buyur etmeyecek misin?" Benim duyduklarımı Gülay teyzede duymuş oda huzursuz gözlerini benden kaçırmıştı.

"Tabi abi, buyur"

"Afiyet olsun, kahvaltı mı yapacaktınız?"

"Uygar oğlum hoş geldin. Aaa ne oldu yüzüne? Ah be oğlum kavgamı ettin! Geç, geç böyle otur"

"Önemsiz bir mesele, börekler harika görünüyor" Geçiştirdiği sözleriyle masaya tam karşıma oturmuştu.

"Tuna, tabak koy oğlum Uygar abinin önüne" Gözlerimi Gülay teyzenin böreği kesmesine sabitlemiştim. Uygar'la Gülay teyzenin samimi konuşması, yakın oluşları, hastanede olmuş olmalıydı. Daha öncesinde Uygar Tuna'nın annesini tanımazdı bile.

"Üstündekiler sana çok yakışmış" Tuna'nın pijamaları vardı hala üzerimde. Benimle konuşma çabasına aldırmadan, çayları koymak için kalktım.

Gülay teyze oluşan sessizliği bozarak "Tuna'nın pijamaları, malum benimkiler olmazdı" dedi.

"Sende kalsın, ben utanmayacağı pijama alırım ergene" Söylediklerinin uygunsuzluğuyla bana mesaj verdiğini anlamıştım. Erkek pijamasının bende kalmasının başka anlamı var mıydı? Benimle konuşma çabası da değildi, bana Uygar kurallarını hatırlatıyordu. Ona göre üzerime giydiğim her şey benim olmalıydı, sonradan kimse giyemezdi. Kurallarında sınır tanımıyor, Tuna bile giyemez mesajı veriyordu. Üstelik çöpe atacaktı.

"Kalsın kalsın, kuzuma da çok yakıştı zaten. Hastanede kalırken giyer diye almıştım ama utanırmış küçük bey hiç giymedi" Gülay teyzenin özellikle hiç giyilmediğini belirtmesi Uygar'a sınır olmazdı.

Elimdeki çaydanlıkların ağırlığına, "Dikkat et" diyerek masadaki dağınık bardakları bir araya topladı.

"Büyüğünü şuraya bırak ben yapayım" dediğini yaparak fazla ağır çaydanlığı bıraktım.

"Kızım otur sende, huzurlu bir kahvaltı yapılım" Gülay teyzenin bu cümlesindeki huzur kelimesi, ortamda ki soğukluğa yaptığı bir uyarı gibiydi. Daha çok benim hissettirdiğim soğuk duruşuma yapılan bu uyarı, beni de kendime getirdi. Hayatımı, yaşadıklarımı Tuna ve annesine çok fazla belli etmemeliydim. Uygar anlarsa bir daha asla buraya gelmeme müsaade etmez, Tuna'yla bile görüştürmezdi. Hem bu riski göze alamazdım hem de insanların kendi sorunları boylarını aşmıştı zaten. Uygar'a sadece kırgın olduğumu tahmin etmeleri yeterliydi.

"Kontrol günü için randevu alındı Gülay anne, çarşamba günü saat 9 gibi orda olmalıyız" Gülay anne mi? Tahminimden fazlasıydı aralarında ki yakınlaşma, anne oğul kadar ilerlemişti.

"Zahmet etmeseydin Uygar oğlum, yeterince borçlandık sana zaten. Tuna'yla bir şekilde gideriz"

"Niye zahmet olsun? Ben götürürüm. Hem bu ergen birkaç gün daha okula gitmezse, devamsızlıktan atılacak"

"Beni okuldan atamazlar" Tuna'nın ağzı doluydu zor konuştu.

Uygar, "Niye! sen paşa çocuğu musun?" dediğinde Tuna'ya kızgın gibi söylemişti. Belki de akşam ki kafa tutan hareketine kızgındı.

"Uygar abin doğru söylüyor, kaç gündür hastanede yanımdan ayrılmadın. Okulu çok boşladın bu aralar" Gülay teyze açılan okul konusuyla gelecek öğretmenlerden bahsetmezdi umarım. Uygar, Tuna'nın öğretmenlerinin geleceğini bilmemeliydi bilse asla bırakmazdı.

"O devamsızlıklarımı müdür silecekmiş öyle dedi. Birde kızlar etkeni var tabi okulu yıkarlar valla" Tuna'nın sözlerine, Gülay teyze kahkaha attı. Çaydanlığa uzattığım elime gülerek, "Sen bırak" deyişi onun da güldüğünü belli ediyordu. Biten çayları kendisi doldurdu.

DERİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin