⚜14⚜

25.4K 2.2K 912
                                    

(şarkı gerçekten çok hoş 😍)

O günden sonra Jungkook'un davranışları iyice anlamsızlaşmaya başlamıştı Taehyung için. İkizi olduğunu düşünmeye başlamıştı ve bu fazlasıyla aklına yatıyordu.

"Başını kaldırma demiştim" Jungkook Taehyung'un başını hafifçe bastırıp kremi boynuna sürmeye devam etti.

"Acıyor" dişlerinin arasından konuştu Taehyung. Gerçekten acı veriyordu.

Jungkook iç çekip parmaklarını sildi ve  gazlı bezi yerine yapıştırdı. "Hafta sonunda beni hiç aramadın, en azından arayıp biraz sövmeni beklemiştim. Hiç mi aklına gelmedim yoksa?"

Taehyung 172.800 saniyenin her birinde onu düşünmüştü. İki günü tamamen uykusuz geçmişti, uyuduğu kısa vakitlerdeki rüyaları bile onunla ilgiliydi. Neden bu kadar tuhaf davrandığını bilmiyordu.

"Gelmedin. Neden gelesin ki?" Sondaki kelime hafifçe titreyince Jungkook yamukça gülümsedi. Hafta sonu o da yeni eşini fazlasıyla düşünmüş, kafasında bir takım kararlar almıştı.

Onu sevmiyordu. Şimdilik. Ama insanlar Taehyung'u sevebiliyordu. O yüzden bu davranışının, onu tanımamasından kaynaklandığına karar kıldı.

Bir adım geri çekilip onu tanımaya başlayacaktı artık.

Boynunu sardıktan sonra onu kendine çevirip bir süre süzdü, Taehyung'un anlamsız bakışlarını da fark etmişti bu sırada.

"Kulüp toplantım var ama yemeğe yetişeceğim, ben olmadan çıkma sınıftan" Jungkook, minik bir çocuğa tembihler gibi tembihlemişti.

Taehyung yanaklarının kızardığından habersizdi.

"Sanki beklerim de"

Öğle yemeği ise çok çok başka bir fiyaskoydu.

Taehyung önünde kahkaha atan deltayı öldürmek istiyordu.

Jungkook gözünden gelen yaşları silip ciddi görünmeye çalıştı.

"Bakalım anladım mı... Sen bana yemek hazırladın, şu kızlar gibi" dayanamayıp tekrar güldü.

"Jimin içindi diyorum" kendini kurtarmak için dişleri arasında konuştu Taehyung.

"Jimin'in okula gelmeyeceğini ben bile biliyorum ama sen bilmiyor musun?" Jungkook Taehyung'un konuşmasına izin vermeden çubukları çekip aldı. "Afiyetle yiyeceğim"

Taehyung telefonuna döndüğü sırada göz ucuyla da Jungkook'u süzüyordu. Neleri sevip neleri sevmediği yemek yeme sırasına göre belli olurdu, tabi bunu neden yaptığını da bilmiyordu Taehyung.

"Mm, güzel olmuş. Senden beklenilmeyecek şekilde... Sen neden yemiyor...-" Jungkook yutkundu. "İçine bir şey koydun, değil mi?"

"Evet, içine bir şey koymasam yemek nasıl ortaya çıkacaktı" dilini çıkarıp çubuklarını pilava daldırdı ve ağzına götürdü Taehyung. Jungkook aceleyle pirincin üstüne tavuğu koydu.

Taehyung çubuğundaki tavuğa bakıp Jungkook'a döndü.

"Sadece tavukta bir şey olmadığından emin olmak istiyorum."

Taehyung gözlerini devirip pilavı yerken kaşlarını çattı. Kusmamak için fazlasıyla çabalıyordu.

Pilavı taş gibi, tavuğu ise tuzluğa düşmüş gibiydi.

Yeniden Jungkook'a çevirdi gözlerini. Taehyung'un aksine yemeği hiç dert etmeden yiyordu. Pilavını ve tavuğunu fazlasıyla kısa bir sürede yiyip ağzını sildi.

"Kulüpten bekliyorlar, kalkıyorum ben"

Taehyung şaşkınca başını sallayıp onun gidişini izledi ve emin olmak için kendi tavuğundan bir tane daha aldı.

Tadı hala rezaletti.

Jungkook'u fazlasıyla yanlış tanıdığı için kendisini suçlu hissediyordu. Onu kötü duruma düşürmemek için tüm yemeğini diğerlerinin karşısında bitirmişti.

"Teahyung-ah buradasın demek" Hoseok masaya oturup gözleri dolu arkadaşını görünce panikledi. "Neyin var senin? Tae?"

"İyiyim" Taehyung gerinir gibi yapıp ona döndü ve bir yalan mırıldandı. "Esnedim demin, gözlerim yaşarıyor esneyince"

"Ah, korkuttun beni." Hoseok gülümsedi. "Okul gezisini gördün mü? Benimle gelmek ister misin? Japonca biliyordun, seninle gezmek bana güven verir"

Taehyung çantasını alıp Hoseok'a hoş bir gülümseme sundu. "Sanırım... Başkasıyla gideceğim. Bir dahaki sefere belki, ha?"

"Seni incitecek bir şey mi yaptım ben? Birkaç gündür düşünüyorum bunu ama neden eskisi gibi olmadığımızı anlayamıyorum Taehyung-ah"

"Gitmeliyim Hoseok" sorusunu cevapsız bırakıp ona el sallayarak yemekhaneden ayrıldı Taehyung.

❁❁❁❁❁

Namjoon odaya girip çantasını askının altına bıraktı ve Jin'in yanına yürüdü. Artık eskisi kadar dinç değildi, günün çoğunda uyuyor, uyandığındaysa fazlasıyla sessiz oluyordu. Namjoon buketi masaya bırakıp oturdu ve yüzünü avuçlarına dayadı. Bu konuda bir şey yapması gerekiyordu.

Jin'i kaybederse nasıl toparlanacağını düşünemiyordu.

Jin'in elini avucuna alıp iç çekti. Yapmayı düşündüğü şeyi bilseydi, kesinlikle Namjoon'a engel olurdu.

Namjoon, Jin'in parmağını ısırıp kan akıttıktan sonra dilini akan kan boyunca gezdirdi ve dudaklarını yaladı. Tadı her bir ayrıntısına kadar zihnine kazıyordu.

Namjoon'un nakil bekleyecek kadar sabrı kalmamıştı.

Kalkıp çantasını geri aldı ve hızla caddeye indi. Binbir farklı koku burnunu tırmalıyordu.

Eğer birini öldürürse...

Derin bir nefes aldı. Jungkook'a durumu açıklayıp durumdan sıyrılabilirdi.

Hava kararmaya başlayana kadar yürüdü.

Fazlasıyla ümitsiz hislerin arasında kalmışken almıştı kokuyu.

Sokakta yerde oturan üstü başı kir içinde bir çocuktan... Bakınca yedi ya da sekiz yaşında görünüyordu.

Namjoon kendi kendine küfretti.

Bir insanı öldürmeyi kafasına koymuştu, ama bir çocuk... Bu durumu çok farklı bir hale getiriyordu.

Ellerini ceplerine sokup çocuğa doğru yürüdü ve tam dibinde durdu. Küçük çocuk başını kaldırıp Namjoon'a bakana kadar, Namjoon onu öldürmeyi düşünüyordu.

Yapamayacağını o an fark etti, yavaşça yere çöktü ve küçüğün saçlarını okşadı. "Adın ne senin?"

"Min"

Namjoon zar zor da olsa duymuştu adını. "Pekala Min... Bir şeyler yemek ister misin?"

Küçük olan başını heyecanla salladı.

Brave Words, Braver Deeds ║Vkook&Yoonmin&NamjinWhere stories live. Discover now