Buz Şeytan Kraliçesi

267 16 4
                                    


Bölüm şarkısı: Valerie Broussard - A Litte Wicked.

“Soğuk bir gece ağırlıyor buzdan kalbini, seni de çağırıyor yavaşça. Diyor ki: Ölüm bu tarafta.”

***

Soğuk karlara adımını atan küçük kızı izleyen gözler onun yaralı kolundan akan damlaların yerde bıraktığı izlerden, sarsılan bedeninden ayrılmıyordu. Buz mavisi gözleri acıyla sarsılan bedeninin aksine sertti, en az bir buz kadar keskindi. Orman sessizce onu izlerken küçük bedeni daha fazla dayanamayarak sersemledi; neyse ki son anda küçük elini karlar arasına yaslayarak tamamen yere düşmekten kurtulabilmişti. Kolundan damlayan kanlara gözlerini çevirdiği anda birisiyle göz göze geldi, kırmızı gözleri umursamayan bakışlarına rağmen yutkunması gecikmemişti çünkü gözlerine bakan gözler bir canavara aitti.

O an anımsadı, hiç anımsamamayı umduğu bir şeyi.

“Baba, ormanlarda yaşayan canavarların hikâyesi gerçek mi?” diye sorduğunda beyaz saçları omuzlarından zırhına dökülen adam küçük kızın buz mavisi gözlerinin içine bakmıştı.

Bir süre düşünmüştü adam. “Evet, gerçek.”

Gözleri merakla büyüyen kız sormuştu: “O zaman onları kontrol eden birisi de var mı? Hikâyede korkutucu bir kadının onları kontrol ettiği ve ülkemize saldırdığı yazıyor.”

Babası kızı kucağından indirmişti. “O sadece bir hikâye, bu kadar büyütme,” demişti tahtında geriye yaslanarak. “Hikâyeler gerçekleşmek için vardır. Bir de hikâyeleri gerçekleştirenler... Onlardan birisi olmayı dene, kızım.”

Kara saplanıp kalan elinin tırnakları iyice gömülürken küçük kız nefretle başında toplanan, onu izleyen canavarlara baktı. Öfkesinden titriyordu artık. “Gidin başımdan!” Canavarlar kıpırdamadı, aksine durup izlemeye devam etti onu. Kızın gözleri daha çok nefretle parlarken beyaz saçlarından başlayarak parmak uçlarına kadar soğuk buharlar çıkmaya başladı. Buhar maviye parlarken kızın gözeri daha da soğudu, kendisiyle birlikte havayı da soğutuyordu ki bir çıtırtı kızın dikkatini arkasına yöneltti.

Canavarların arasından korkusuzca geçen bir kadın...

“Yeter bu kadar küçük kız,” dedi kadın, sesi buz gibiydi. “Hepsiyle birden savaşamazsın.”

Kız, kadının gücünü net bir şekilde hissedebiliyordu ama umursamadı. “Seni de kat aralarına istersen,” dedi başkaldırarak. Titremesi hâlâ geçmemişti ve kolundan akan kan da iyiye işaret değildi ama kız pes etmiyordu. Kadın yavaşça gülümserken kız bütün yaralarına, titremesine hatta kara gömülmesine rağmen güçlükle ayağa kalkıp ona döndü. “Hepinizle birden savaşabilirim!” Kadın başını iki yana sallasa da küçük kız ciddi görünüyordu.

“Kendini öldürtmek mi istiyorsun?”

Yerinde gelen soruyla kızın etrafını saran buhar genişledi, kardan yukarıya havalanan kızın bedeni gücün de etkisiyle parlıyordu. Kız gözlerini kadından ayırmadan, “Dene istersen,” dedi. Kadın sadece güldü çünkü kız çok geçmeden tüm gücünü kaybedip karların arasına yığılmıştı. Yavaş adımlarla kızın yanına gelirken, küçük kız ellerini kara batırarak hafifçe doğruldu ve başını kaldırıp kadının gözlerinin içine baktı. Buz mavisi gözleri açık konuşuyordu: İtaat etmeyecekti. Kadın gülerek aralarında bir adım kala durdu.

“Adın ne senin küçük kraliyet faresi?”

Kız hakarete rağmen dişlerinin arasından, “Urin,” diye fısıldadı.

Kadın, “Duyamadım,” dedi hafif bir sesle.

“Urin!” Bağırmıştı çünkü tahammül sınırları aşılıyordu. “Lanet olası adım Urin!”

Onu umursamadan eğilen kadın yavaşça elini uzattı. “Hiçbir isim lanet olası değildir, Urin. Hele ki senin gibi güçlü birisinin adıysa...”

Küçük kızın buz mavisi gözleri doldu. Güçlü kelimesine dayanamıyordu. “Ben güçlü falan değilim,” dedi kısık seste, canavarlar hâlâ onları izliyordu. Küçük kız neden onlara saldırmadıklarını içten içe merak etti ama sorabilecek cesareti bulamadı.

Kızı izleyen kadın kanla kaplanan koluna elini değdirip fısıltıyla bir şeyler söyleyerek yaranın bulunduğu omuzuyla ensesinin arasına kadar getirdi; yaranın acısı birkaç saniye sonra kaybolmuştu. Küçük kız şaşkın gözlerle kadına baktı, bu bir iyileştirme büyüsüydü ve büyü gücü kontrolü yüksek olmayan hiç kimse böyle bir büyüyü yapamazdı. Titremesi devam ederken kadın küçük kızın omuzundan başlayıp ensesine giden büyük yaradan elini çekti fakat farkındaydı da küçük kızın çok fazla kan kaybettiğinin; bayılması an meselesiydi, birkaç saniyesini alırdı. Ancak küçük kız bayılmadı, öylece kadının gözlerinin içine baktı.

Kadının yüzüne güzel bir gülümse yayıldı. “Şimdi güçlü olmaman, gelecekte de güçlü olmayacağın anlamına gelmez.” Elini küçük kızın saçlarına geçirdi ve nazikçe okşadı. “Güçlenebilirsin, Urin. Sana nasıl güçlü olacağını öğretebilirim.”

“Öyle mi?” Kızın sesi giderek gücünü kaybediyordu, kadın küçük kızın kapanan gözkapaklarıyla birlikte düşen başını tuttu.

Ardından gelen kelimeler acımasızdı: “Ve intikamını alabilirsin.”

Canavarların gözleri onların üzerindeyken kadın kızın küçük bedenini kaldırıp kucağına aldı, ağaçların gövdesine benzeyen kahverengi gözlerinin içinde ufak yeşil parıltılar vardı; kadının üzerinde soğuğa dayanıklı, kendisini saran bir elbise vardı. Elbisenin üzerine kolları uzayan, ön tarafı bağlanan bir pelerin giymişti. Kırmızıyla kahverengi arasında gezen saçlarının dipleri beyazdı. Bir melezin gözleri, bir melezin bakışları... Güç ve dengesizlik... Kadın arkasını dönüp soğuk ormanda ağaçların arasına adımını attığında böyle hissediyordu. Güç dengesizlik getirirdi. Bu kıza da getirecekti, hem de fazlasıyla.

Çünkü bu kızı herkesin korktuğu bir kraliçeye çevirecekti. Kararını vermişti ve o kararını vermişse, kimse onu kararından döndüremezdi.

***

Ve... Evet, bu bölüm nereden çıktı bilmiyorum. Gerçekten.
Urin, yayınlayacağım bilgi bölümünde ismi geçen birisi ve iki, üç bölümle onu tanıtmaya karar verdim. Nedeni yok. Umarım keyifle okumuşsunuzdur.

Sevgilerimle, Aşka Son Darbe...

SeçilmişlerWhere stories live. Discover now