8. Bölüm: "Arınma"

464 26 17
                                    

“Bazı vedalar engellenemezdi, bazı vedaların önüne geçmek imkânsızdı ve senin vedan, beni yıkan bir dalgaydı. Kıyılarıma vurdu, beni boğdu; dalgalar geri çekildiğinde güneş ihtişamlı bir vedayla gözden kayboldu.”

***

Parmaklarını masaya vurdurarak ritim tutan Berk, sessizlik içinde masada bizi bekleyen nota defterine bakan Berrin, onları izleyen ben ve bizi kucaklayan huzursuzlukla öylece oturmuş konuşmadan duruyorduk. Yan sınıfta çalan çellonun sesi dışında dışarıdan ses gelmiyordu, hepimizin gergin bekleyişi canımı sıksa bile ağzımı açıp tek kelime edemiyordum çünkü buraya geldiğimde ortamda garip bir tutumun hepimizi sardığını fark etmiştim. Buzdan gözleri üzerime dikilen kadının ihtişamlı görüntüsü, diğerlerinin bize karşı kullandığı bir hiç sayılacak büyüler... Kendimi o savaşta hayal etmek bile zorken içinde olduğumu bilmek beni hayrete düşürmekten çok korkutuyordu, aklıma sürekli Berk ve Berrin’in onlara tek sıyrık atamadığı gerçeği geliyordu. Biz onlara karşı hiçbir şey yapamamıştık ki, saldırılarımız dahi kendimizi savunmak içindi; başlangıç için gerçekten kötü bir yenilgiydi.

“Gelmiyorlar,” diyerek ortamda var olan sessizliği bozan Berk elini masaya yaslayarak ses çıkartmayı kesti.

Berrin başını kaldırıp ona baktı. “Gelecekler, buna eminim.” Yeşil gözleri tekrar masaya dönerken gerginliğini bütün gerçekliğiyle hissettim. “Gelmek zorundalar.” Kuruyan dudaklarımı yalayarak kendime gelmeye çalıştım ama Alp ve Gaye’nin burada olmadığı gerçeği beni sarsıyordu.

“Ya gelmezlerse?” Gözlerim Berrin’in üzerinden ayrılmadı, onun tepkisi de sadece gözlerini biraz kısmak olmuştu zaten. “Kendine bunu sorduğunda aldığın cevap bile gelecekler mi cidden Berrin?”

Gözlerini masanın üzerinden çekti. “Bilmiyorum...”

“Bilmiyorsun...” dedi Berk masaya bakan gözleri aniden Berrin’i bulurken. “...çünkü bilmek istemiyorsun.” Berrin’in de gözleri onu bulurken ortamda beliren gerginliğin başka bir şeye dönüştüğüne şahit oldum. “Berrin... Yapma lütfen... Senin onlara ne kadar değer verdiğini anlamamak için aptal olmak gerekir ve yıllardır seninleyim! Yani aptal rolü oynayamayacak kadar çok seninle zaman geçirdim.”

“Yani?” Berrin’in sesi ufak bir fısıltı halinde çıkarken Berk masaya doğru eğilerek gözlerinin içine baktı.

“Endişeleniyorsun,” dedi, sesi Berrin’le konuşurken o kadar yumuşak bir tonda çıkıyordu ki şaşırmadan edemedim. “Biliyorum, Berrin. Beni kandıramazsın çünkü ben herkes değilim. Herkesi Alp yüzünden onlardan uzak durduğuna inandırabilirsin ama beni inandıramazsın.” Uzanıp elini onun omuzuna yasladığında varacağı sonucu anlamayan gözlerim ikisinin arasında mekik dokudu. “Sen sadece onların zarar görmesini istemiyorsun, o kadar.”

Berrin’in yeşil gözleri dolarken kapının açılma sesiyle başını diğer tarafa çevirerek gözyaşlarını sildi, Berk’in eli yavaşça omuzundan aşağıya kayarak tamamen bedeninden ayrıldı. Gözlerim kapıyı kapatan Alp ve Gaye’ye döndüğünde ikisinin biraz şaşkın durması dikkatimden kaçmadı ama hiçbir şey söylemeden, öylece kapının eşiğinde dikilip bize baktıklarında işlerin iyi gitmediğine dair içimde bir his belirdi. Gaye’nin Alp’in elini tutan eli sıkılaşırken birbirlerinden güç alışları, birbirlerine destek çıkmaları ikisinin arasındaki ilişkiyi tekrar sorgulamama neden oldu çünkü başlangıçta ikisinin bu kadar yakın olduğunu fark etmemiştim. Hep Alp’in Gaye yerine neden Berrin’i seçmediğini düşünsem de işlerin istediğimiz gibi gitmemesinin önümüze sunulan bir gerçek olduğunu onların birleşen elleri tekrar bana hatırlattı.

SeçilmişlerWhere stories live. Discover now