Karanlıkta Yükselen Prenses

154 8 3
                                    

Bölüm şarkısı: Sia - Dressed In Black.

"Kalbi atmayan bir adama yaşamı soramazdınız; ölüler sonsuza dek susardı yaşama."

***

Güneş ışıklarının aydınlattığı yataktan sarkan siyah elbisenin uçları prensesin oynadığı saçlarından dikkatini ayırmasına neden oldu; dağınık şeyleri sevmezdi ama toplamasını dağınık şeylerden daha fazla sevmezdi. Biraz sorumsuz, belki de uğraşmayı sevmeyen bir yapısı vardı; hoşuna giden şeyler kadar, gitmeyen şeylerden de bahsetmeyi sevmezdi. Hayatını uğraştırıcı olmayan şekilde yaşamayı tercih edecek türden birisiydi ve o sırada tam olarak aklından geçen şey her şeyden neden nefret ettiğiydi. Güneşi sevmezdi, yatağının kırmızı örtüsü ona hep soluk gelirdi, odasının duvarlarını kaplayan kırmızı tonuyla aynı renge sahip uzun siyah saçlarını topladığı tokaları sevmezdi.

Kendisini bildi bileli yaşadığı bu yerden uzaklaşmak ona iyi gelebilirdi belki ama sonsuz yaşamın bir getirisi de kısa süre sonra yapacak hiçbir şey bulamamaktı. O sırada yatağında oturan prenses aniden ayağa kalktı, arkasında oturan nedime elinde tarakla kalakalmıştı. Prensesin saçlarıyla aynı tonda çekici siyah gözleri küçük örgülerle belirli noktalardan toplanmış, düz uzun siyah saçlarının ortasından birbirine bağlanan peliklerin gidişine baktı. Alnının üstünde, saçlarıyla uyumlu altın taç yansıyan ışıkla birlikte parıldadı. Prensesin gözleri onlardan ayrılıp aynanın tamamından görülen, sırtından aşağıya uzanan ama çoğunlukla yok edebildiği kanatlarına baktı.

Onların ırkı, vampirlerin en gelişmişiydi. Uçabilen bir canavar olan Termis'in soyundan geldiklerine inanan çoğu kişiye rağmen prenses bir vampirin kanatları olmasının nedenini anlayamıyordu. Kanatları siyahtı, gözleri siyahtı, saçları siyahtı; prenses her şeyiyle parıldayan bu gezegene hiç uymuyordu ve gelecekte bu gezegenin kraliçesi olacaktı. Güçlü, yenilmez bir kraliçe...

Düşünceleri iyice dağılırken kapının açılma sesi duyuldu ve yeşil, sarı tonlarında katlanarak inen eteğiyle prensesin dikkatini çeken elbisesini giyen annesi gülümseyerek içeri girdi. Annesinin saçları sürekli renk değiştirirdi ve kraliçe bu sefer Termis'in parlaklığına uyan bir renk seçmişti: Sarının en koyu tonu. Elbisesiyle de uyum sağlayan saçlarının aksine rengini hiç değiştirmediği turkuaz mavisiyle yeşil arasında kalan gözleri kızına bakıyordu. Elbisesinin yerde sürüklenen eteklerine bakan prenses nedimenin kalkıp annesine selam verişini yan gözle izledi.

"İzninizle," diyerek tarağı prensesin odasının diğer köşesindeki masaya bırakıp annesine tekrar selam veren nedime odadan çıktı.

Prensesin annesi odasının köşelerine bakarak kızına döndü, yüzüne yayılan güzel gülümsemenin onu baştan aşağı süzüp giydiği siyah elbiseyle buruşan yüzünden yavaşça silinmesini izledi prenses. Kraliçe keyifsiz bir sesle, "Elena," dedi. "Yine neden siyah giydin kızım? Bugün yapılacak bahçe davetinin önemli olduğunu biliyorsun."

Prenses annesine cevap vermek yerine yere baktı bir süre, ardından başını kaldırıp annesinin gözlerinin içine denk getirdi gözlerini. "O davetlere katılmak istemiyorum. Çok sıkıcı oluyorlar." Sırtından uzanan kanatlar kıpırdandığında prenses yutkundu, annesi şu an gerçekten kızgın görünüyordu ve prensese göre bu kötüye işaretti.

Kraliçe sürekli birleştirdiği ellerini birbirinden ayırarak kızının yanına geldi. Ellerini genç prensesin kanatlarında gezdirdiğinde yüzüne yayılan memnuniyetsiz ifade yerini anlaşılamaz bir hüzne bıraktı. "Prensesler..." dedi kızına gözlerini değdirmeden. "...güçlü olmalı, Elena. Kraliçeler prenseslerden de güçlü olmalı ki halkını koruyabilsin." Gözleri Termis'in aydınlattığı kapıları açık balkona gittiğinde hüznünün yayıldığı yüzünün güzelliğine prenses bir kere daha hayran kaldığını hissetti.

Elena annesine bakarak derin bir nefes aldı, kanatları hareketlendi. "Uçmak istiyorum," diyebildi sadece. Bazen annesine karşı gelebilmeyi, babasına itiraz etmekten daha zor buluyordu.

Annesi elini kızının kanatlarından çekti. "Uçmak, özgürlük değil, Elena. Uçtuğun zaman özgür kalmayacaksın. Hatta sen hiçbir zaman istediğin gibi özgür olamayacaksın." Gözleri kızına çevrildiğinde Elana gerildiğini hissetti. "Çünkü sen bir prensessin ve gelecekte bir kraliçe olacaksın. Kraliçeler için özgürlük sadece bir hayal, bazen de bir lükstür." Dik duruşu değişmeden kızına döndü. "Ve sen, Elena... Bu lüksü yaşamanın bir bedeli olduğunu asla unutmamalısın."

Genç prenses annesine bakarken aklından geçen tek şey özgürlüğün bedeli değildi; annesinin de aynı kendisi gibi bu kaleye hapsolmuş olmasıydı. O, annesine benzerdi; annesinin kızıydı. Sonsuzlukla çevrelenmiş hayatını bir kalede geçirmeyi asla kabul etmeyecekti ve bunun bedelini de ödemek ona düşecekti.

Eğer böyle düşünmek olanları durdurabilecek olsaydı...


***

Ve yeni bir karakterle, yeni bir üçlemeyle karşınızdayım! Şu an Elena da kim diyor olabilirsiniz, bu doğal ama onun bu seri için çok önemli bir karakter olduğunu söyleyebilirim. Bölümün içinde de çok açık bir spoiler verdim ama anlayabilecek misiniz merak ediyorum. Şimdi sizin bölüm hakkınızdaki fikirlerinizi alma zamanı!

Elena hakkında ne düşünüyorsunuz?

Elena'nın annesi hakkında?

Sizce Elena kim?

Vampirlerin kanatları olur mu?

Gözleri neden kırmızı değil?

Bütün soruların cevapları serinin ikinci bölümünde!

İyi geceler, tatlı rüyalar!

Sevgilerimle, Aşka Son Darbe...

SeçilmişlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin