Savaşın Gerçek Yüzü

89 6 0
                                    

Bölüm şarkısı: Alan Walker & Sofia Carson, K-391, CORSAK - Different World.

"Kar taneleri yere düşmeye başladığında gökyüzünü kaplayan uğultu bir ninniye dönüşürdü."

***

Rüzgâr saçlarını uçurarak etraflarında gezerken koyu beyaz kristalden yapılmış anıtın uçuruma bakan geniş kısmında dikilen on bir kişi sessizce olacakları bekliyordu. Geniş kısımdan anıtın bulunduğu yere çıkan merdivenler birkaç yaprak parçasının savrulmasıyla çıkan sesler dışında gelecek kişilerin adımlarını dinliyordu. Dağın tepesine, anıta çıkan diğer taraftaki merdivenler yavaş adımları takip ederken dört sütun onları izliyordu, rüzgâr hepsini es geçip sütunların arasında yaşanacaklardan habersiz orada dikilen anıtı kucaklıyordu. Savaş Tanrıçası adıyla bilinen kişilerin birlikte yer aldığı anıt gerçekten büyüktü ve geçmişte Dünya'yı korumak isteyen bir Savaş Tanrıçası adına yapılmıştı; anıtın bulunduğu ada aynı zamanda savaşın da olduğu yerdi, yine bir savaşa tanıklık edecek olması da üzücüydü.

Düşünceleri anıttan buraya gelecek kişilere kayan kızıl tonunun çok açık tonunda saçlara sahip kadın sessizliği bozdu. "Geliyorlar, hazırlıklı olun." Anıtın diğer tarafında beliren tanıdık yüzlerle on bir kişinin gerginliği ortama yayıldı, kırmızı elbisesi kendisinden önce gözüken bir kadın ve onu takip eden diğerleri anıtı geçip merdivenlere yöneldiğinde rüzgâr şiddetlendi.

"Bizi mi bekliyordunuz?" Kırmızı elbisesinin etekleri merdivenlerde atılan her adımda daha da ihtişamlı görünen kadının sorusuyla bir adam öne çıktı.

"Sizi beklemek çok zor, Abebil. Biraz geciktiniz sanki."
Abebil merdiven basamaklarında gülerek durdu. "Ah, Heyekos... Beni yapmak istediğim şeyden alıkoyamayacağını hepimiz biliyoruz."

"Birilerinin güçlerini çalmak sadece size yakışacağından..." Öne çıkan diğer kadının acımasız sözlerinin hedefi Abebil'in yanında dikilen adamaydı. "Aynı zamanda birilerini öldürmek sadece sizin yapabileceğiniz bir şey olduğundan..."

Merdivenlerde Abebil'in iki basamak yukarısında dikilen adam güldü, onun arkasında sırasını bekleyen diğer kadınlar konuşmaları sessizce dinliyordu. "Kalinda, bakıyorum da yine formundasın." Bir adım atarak basamaklarda ilerlemeye devam eden adamla on bir kişi de savaş pozisyonu aldı, adam sadece gülerek merdivenlerin son basamağını da inerek karşılarında dikildi. "Size tek başıma da yeterim, bunu biliyorsunuz." Aniden ona doğru gelen rüzgâr büyüsüyle hafifçe kenara kaydı, büyü merdiven basamaklarına çarpıp dağıldı. Anıtın yapıldığı koyu beyaz kristal büyülü olduğundan hiç hasar almamıştı.

Kalinda büyünün geldiği tarafa baktığında tanıdık bir yüzle karşılaştı. "Merry," dedi biraz ilerisinde dikilen kadına bakarak. "Ona yalnız saldırma."

Adamın arkasından gelen başka bir kadın merdivenlerden uçarak atladı ve tam karşılarına indi. "Bir Hebebil olarak az önceki büyüyü başarısızlıktan fazlası sayamam, tatlım. Üzgünüm ama rüzgâr büyüsü öyle olmaz..." Avucunda biriktirdiği büyülü gücü serbest bırakarak sert bir rüzgârı Merry'nin bulunduğu tarafa fırlattı kadın. "...böyle olur." Son anda rüzgâr büyüsünün önüne geçen kumdan bir kalkan Merry'nin yaralanmasını engelledi.

"Çok konuşuyorsun," dedi Merry'nin yanında dikilen kadın.

"Adora..." dedi Merry ona bakarak. "Kendim de halledebilirdim."

Adora ona yandan bir bakış atıp Hebebil'e döndü. "Üzgünüm ama hileci bir Bebil'e karşı kendin halledemezdin."

Yüzünü buruşturan Hebebil en önde diğerlerini izleyen adama döndü. "Narus, şunları güzelce benzetmemize izin vermelisin. Ben daha fazla bu bücürlerin kendilerini yüksekte görmelerini hazmedemeyeceğim."

SeçilmişlerDonde viven las historias. Descúbrelo ahora