4. Bölüm: "Aşınma"

656 38 9
                                    

“Uzandığım yerden gökyüzüne bakıyorum; bana hem çok uzak, hem de çok yakın. Belki de ben ona çok uzağım, oysa bana çok yakın.”

***

Yağmur damlalarının sesini bastıran şarkı, taksi başka bir su birikintisinin üzerinden geçtiğinde sona erip tekrar çalmaya başladı. Düşüncelerimi başka yönlere çekmeye çalışarak kendimi sakinleştiriyordum ama okula gideceğimi düşünmek bile çıldırmama yetiyordu. Dün gece iyi uyuyamamıştım; hayır, sebebi Berrin değildi, sebebi rüyamda gördüğüm varlıktı. Berrin bana son söylediği şeyden sonra üvey ailesinden bir telefon almıştı ve hızla kalkmıştı yanımdan, devamını anlatmaya söz vermeye vakti kalmamıştı bile. Kendimi boş bir hayale tutunuyormuş gibi hissederek kalmıştım öyle bankta.

Eve geldiğimde fazla dağınık olan düşüncelerimi toparlamaya, kendimi sakinleştirmeye çalışmıştım ama geldiğim gibi ablam bana şirkete babamı görmeye gittiğinde kaybettiği, belki de çaldırdığı telefonunu anlatmıştı. Bebebil denen kadının doğal bir şekilde ablamın telefonunu çaldığını söylediği anlar gözlerimin önüne gelmiş, ablamın çamurdan bir pastaya dönüşüp tamamen eriyen telefonu aklıma geldiğinde de kendimi iyice hasta hissetmeye başlamıştım. Yemek yemeye tenezzül bile etmeden kendimi odama kapatmış, Bebebil’i ve Berrin’in anlattıklarını unutmaya çalışmıştım ama nafileydi, Berrin’in son söylediği şey resmen boğazımı düğümlemişti.

“Annen gerçek bir periydi.”

Başımı iyice koltuğa yaslayarak kaçacak delik aradım ama bulmak mümkün görünmüyordu. Uyusam, karşıma o varlık çıkıyordu; uyansam, karşıma Berrin çıkıyordu. Anlattıklarını annemle bağdaştırmak zor değildi, annemi pek çok kez babamla bir konuda kavga ederken görmüştüm; iyileşmesinin kolay olacağı, iyileşmek için gideceği fakat uzun zaman geri dönemeyeceği yer konusunda her gün birbirlerini zorluyorlardı. Annemin kökünden itibaren kırmızının tonlarından saç uçlarına kadar sarıya dönen saçları da çok dikkat çekerdi ama annem hep boyattığını söyleyerek geçiştirirdi. Berrin’in söyledikleriyle bağdaştırabileceğim net bir şey olmasa da, elimde annemle babamın kavgaları dışında sorgulayabileceğim sadece annemin saçlarıydı.

Derin bir nefes alarak kendime gelmeye çalıştım, eğer annemin orijinal saç rengiyse zaten herhangi birimiz de öyle doğardık. Yani endişelenmeme gerek yoktu, Berrin’in anlattığı şeylere inanmak için kendimi sınırlandıramazdım zaten. Yalan ya da doğru, olan olmuştu. O kadının yeşil gözlerinin üzerime kilitlenişini, bedeninin havaya doğru süzülüşünü unutmam imkânsızdı ama benim de onlar gibi güçlerim olduğunu düşünmek imkânsızdan da öteydi. Ben normal bir insandım, peri falan değildim. Benim kanatlarım yoktu bir kere.

Umutsuzluğun düşüncelerimi sardığını, düşünmemeye çalıştığım şeyi defalarca kez düşündüğümü fark ettiğim anda taksi okulun hemen önünde durdu. Elim kulaklıklara giderken şarkıyı durdurdum ve telefonumla kulaklığımı çantama yerleştirip tutan miktarı taksiciye ödedim. Çantamı sıkıca tutarak şemsiyemi elime aldım, havanın yağmurlu olması beni iyice kasvete boğuyordu. Taksiden inip şemsiyemi açtım ve kendimi sürüyerek okulun girişinden geçtim; her seferinde burada duraksamak beni bezdiriyordu. İyice üşengeç tavrım artarken kendimi okul binasının içine sürüklemeye çalıştım ama şemsiyem aniden bir engele takılınca durmak zorunda kaldım.

Mavi gözlerim şemsiyenin ucunun bir monta takıldığını fark edene dek yerden yukarı çıktı, lacivert montun fermuar kısmına takılan şemsiyemi çekmeye çalıştım. “Özür dilerim,” dedim tekrar çekmeye çalışarak ama bir türlü olmuyordu. İri bir el gözlerimin önüne geçip şemsiyenin ucunu fermuar kısmından kurtardığında şemsiyemi geriye çekip çarptığım kişiye baktım; bakmaz olaydım.

SeçilmişlerOnde histórias criam vida. Descubra agora