Karanlıkta Kalan Krallık

169 6 12
                                    

Bölüm şarkısı: Sia - Dressed In Black.

"Karanlıkta uyuyan bir canavar gözlerini açtığında sessizce düşer dallardan yapraklar, sallanır ağaçlar çünkü yakındır fırtınalar."

***

Sessizlik o denli yüksekti ki dağların arasından yükselen nehirlerin gürültüsü duyulabiliyordu, şehir derin bir uykudaydı; gençlerin bazıları dışında kimse yoktu. Gezegeni aydınlatan Termis bu gece görünürlerde olmadığı gibi, kendisinin ardından gelen yıldızlar da gökyüzünden uzaktı. Ağaçların süslediği yollara bakan siyah gözler düşünceli, etrafta gezen halktan bazı kişiler de sessizdi. Ülkenin gece hayatına alışık olduğu düşünülse bile, eğlence merkezleri dışında sessizliğe gömülen bu şehre bakan siyah gözlerin sahibi sessizliği gezegene yakıştırıyordu. Çalışan eğlence merkezlerinin bile gürültü çıkarmamak amacıyla ses yalıtımı yapılmış binalara, pek çok sesin dışarı ulaşmasını engelleyen büyülü duvarlara sahip olması şaşırtıcı değildi.

Yüksek bir yola çıktıklarında genç adam aracı kullanan orta yaşlarının sonuna yaklaşan sürücüye baktı, adam kanatlarını ortaya çıkartmamıştı ama bu gezegenin genelinde hanedan üyeleri dışında kanatlarını herkese gösteren kişileri hiç görmediğinden garipsemedi. Gezegenin eğlence anlayışı iyi müşterileri korkutmamak için kanatlarını kapatan sakinleri çoğunlukla tatile çıktıkları zamanlarda açma fırsatı bulurlardı; bunları genç adama anlatan da gezegenin bir parçasıydı ve adamın onu düşünmesi bile yüzüne güzel bir gülümsemeyi armağan etmişti.

Sürücü genç adama bakarak, "Geldik, Daniel Bey," dedi. "Kraliyet Sarayı."

Daniel adama sakin bir tavırla başını çevirdi. "Teşekkür ederim, her şey için." Adam da gülümseyerek karşılık verdiğinde Daniel uçan arabadan indi.

Yüksek güvenlikli, büyüyle çalışan bu arabalar dağlık alanlara sahip bazı gezegenlerde fazla kullanılırdı, ulaşım için oldukça uygundu. Daniel'ın yaşadığı yerlerde de kullanılmasına rağmen yere yakın uçanını ilk defa görüyordu. Yine de tek kelime etmeden Kraliyet Sarayı'nın geniş kapısına ilerledi. Nöbetçiler geniş kanatlarını katlayarak kapının önünde dikiliyorlardı, ellerinde mızrak ya da silaha dair hiçbir şey yoktu; Daniel ihtiyaçları olacağını da hiç sanmıyordu. O geniş kanatların tek savuruşu bile çok güçlü bir rüzgâr büyüsü yapmaya yeterdi, üstelik hiç uğraşmadan. Derin bir nefes alarak nöbetçilerin yanına yaklaştığında iki adam da ona baktı, Daniel elçi olarak etrafta dolaşan erkek kardeşini hatırladığında yüzüne daha sıcak bir gülümseme yerleşti.

"Daniel Sorlan," dedi kendisini tanıtarak. "Kral ve Kraliçe beni görmek istemişti de..."

Cümlesini bitiremeden kapılar açıldı ama nöbetçiler tek kelime etmedi. Daniel tanıdığı birisinin bu konuda anlattıklarını hatırlayarak içeri girdi, geniş bir odaya adımını attığını fark ettiğinde burasının yukarıya çıkan merdivenler dışında tablolarla dolu olduğunu gördü. Kalın sütunlarla çevrelenmiş odanın tavanı epey yüksekteydi. Daniel başını kaldırdığı anda giydiği elbisenin pembe etekleri merdiven basamaklarından sarkan, güzel kahverengi saçlarını topuz yaptırmış, saçlarının üstünde altın renginde sade bir taç takılı ve tacı incilerle süslenmiş kadına bakakaldı. Yeşil gözleri tanıdığı kadının siyah gözlerine hiç benzemiyordu.

Kraliçe katlanarak aşağı inen elbisesinin önünde birbirine bağladığı ellerini açarak Daniel'a yukarı çıkmasını işaret etti. "Gel," dedi yumuşak bir sesle, aynı zamanda da sesinin altında sert bir tını yatıyordu. "Biz de seni bekliyorduk." Kadın arkasını dönüp merdivenleri çıkmaya başladığında Daniel da onu takip etti, aralarında epey mesafe olmasına rağmen merdiven basamaklarını çok yavaş çıkan kraliçe sayesinde ona hızla yetişebilmişti. Kraliçenin sakin tavırları Daniel'ın tanıdığı birisine yine hiç benzemiyordu.

SeçilmişlerWhere stories live. Discover now