6. Bölüm: "Savaş"

569 29 29
                                    

Bölüm şarkısı: Christina Aguilera & Demi Lovato - Fall In Line.

"Kaybedilen bir şeyi geri getirmeye çalışmak anlamsızdı; eğer onu kazanmak için hiçbir şey yapmamışsak."

***

Gürültüyle kopan bir fırtınanın dinmesini beklemek, o fırtınayı daha beter hale getirmekle eşdeğerdi; kendimi o fırtınanın daha da kötüleşmesini sağlayan birisiyle aynı hissetmem belki tuhaftı ama karşımda oluşan tablo kadar kötü olamazdı. Yaşam öyle değerliydi ki birisi ne kadar kötü olursa olsun hayatını kurtarmamak sadece vicdansızlıktan öteye gidebilirdi, bunu bildiğim için ne yapacağımdan emin olamayan bir halde öylece dikiliyordum. Berrin'in etrafında oluşan rüzgâr giderek güçlenirken ciddileştiğini anlamamak imkânsızdı, hemen yanımda gözlerini dördüne diken Berk gökyüzünde başka bir şeye odaklanmıştı. O anda fırtınayı çıkaranın onlar olmadığını, onlardan daha güçlüsünün bizi beklediğini de anladım ama anlamadığım bir şey vardı.

Berk nasıl bütün bunlara karşı sakin kalabiliyordu? Ve o bunları nereden biliyordu?

Düşüncelerim iyice karışırken Berrin, "Bırak onları, Bebebil," dedi. "Senin işin onlarla değil, bizimle."

Yeşil gözlerini kısarak bize bakan Bebebil dışında kalan diğer üçüne bakamıyordum bile, içimde büyüyen korku kontrol edilemez hale gelmişti. Bebebil elini uzatıp diğer üçünü gösterdi. "Bizim buraya boşuna geldiğimizi mi söylüyorsun?" Gözleri bizi delip geçiyordu, beklemeye tahammülü yokmuş gibiydi. "O kadar bekleyecek kadar zamanımız yok, Berrin."

"Sen..." Aniden konuşmamla hepsi bana baktı. "Senin işin benimle," dedim, bu cesaretin nereden geldiğini de bilmiyordum doğrusu. "Onları bırak."

"Ah..." Bıkkın gözleri üzerime çevrildiğinde onunla göz göze geldim. "Gerçekten mi?" Sorusu benimle alay ediyordu.

Sinirle dişlerimi birbirine bastırdım; korkuyordum ama korkum, insan hayatının öneminin önüne geçemiyordu. "Onları bırak!" Bağırışım bana bile orantısız gelirken omuzuma dokunan elle donakaldım, tırnaklarımın avuç içlerime battığını ve korkudan titrediğimi de o zaman fark ettim. Başımı çevirip arkama baktığımda elini omuzuma yerleştirmiş Berk'le ve ileri bakan, kesinlikle beni es geçen kahverengi gözleriyle karşılaştım.

"Sakin ol," dedi, gözleri bana bakmasa bile sözlerinin hedefinde olduğumu biliyordum. "Paniğe kapılma ve korkma." Kahverengi gözleri üzerime çevrildiğinde titrememin hafiften geçmesi, ardından onun da etrafında belirli bir güç hissetmem gerçeği anlayan gözlerimin irileşmesine neden oldu.

"Sen..." dedim, elimde olmadan sesim şaşkın çıkmıştı. "...bizden birisin."

Berk sorumu cevaplamaya fırsat bulamadan ikimizin arasından geçen beyaz bir akımla donakaldım, ikimizin de gözleri bize bunu yollayan kadına çevrildi. Beyaz saçları kalçasına kadar uzanan kadının gökyüzünün mavisine sahip gözleri üzerimizdeydi, sıkılmışa benziyordu. "Madem bizimle konuşan sensin, o zaman söyle bakalım..." Parmaklarının arasından geçen akımla bedenimin titremesinin döndüğünü hissettim. "O parşömen nerede, Seçilmiş?"

"Bilmiyorum," dedim kekelememe engel olamadan.

"Biraz sakin ol, Ebebil," dedi yanında uçan kadınlardan birisi beyaz saçlı kadına. Demek ki ismi Ebebil'di; o zaman, o da bir Bebil'di. Dikkatim bunu söyleyen kadında kaldı çünkü onun mavi gözleri denize benziyordu ve koyu kahverengi saçları dalgalanarak beline doğru iniyordu. Gözleri ikimizin üzerindeydi. "Zaten bizden kaçamazlar. Bu, buraya geldikleri an kaçınılmaza dönüşen bir şey."

SeçilmişlerOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz