10. Bölüm: "Hayal"

361 21 2
                                    

Bölüm şarkısı: Billie Eilish & Khalid - Lovely.

"Işıkların açıldığı anlarda kenara sinen bir kedi misali sakındığım gerçekler oradaydı; ölüm kaçamayacağım kadar yakınımdaydı."

***

Kollarım bedenimi sarmış gözlerim kum saatine odaklı halde geçirdiğim dakikaları saymayı bırakmıştım; Berrin yolun yarısından sonra elleri masaya yaslanmasına rağmen yorulmaya, terlemeye başlamıştı. Sıcaklığı İzmir'e yaklaştıkça azaltıyordum çünkü Eylül ayının sonlarına yaklaşmamıza rağmen orasının İstanbul'a kıyasla soğuk havayı ve yağmurları bünyesine kabul etmediğini biliyordum. Berk kuşun gagasına çıkan yaprakların oluşturduğu merdiven basamaklarına oturmuş dışarıyı izliyordu; kuşun gözleri büyü sayesinde etrafı görmemize yaradığı için yolu o gözetiyordu, ben de içerisinin basınç yüzünden soğumasını engelliyordum. Gökyüzünün tepesinde kanatlarını açıp uçan yapraktan bir kuşun insanlara nasıl tuhaf görüneceğini düşünsem de oturup İzmir kısmına takılmak benim yapabileceğim en doğru şeydi.

Gözlerimi kapatıp açarak Berrin'e baktım, tamamen odaklanmış görünüyordu. Yolun yarısında çantamdan çıkardığım evin anahtarı avuçlarımın içindeydi; üşümek şöyle dursun, sıcaktan terlediğimi bilsem de sessizce büyümle oynadım. Sıcaklık biraz daha düşerken Berk'in, "Çok güzel..." dediğini duydum. Denize bu yükseklikten bakmak gerçekten güzel olmalıydı ama ben ayağa kalkıp onun yanına gitmeye, bana eski anıları hatırlatacak şeylerle yüzleşmeye korkuyordum.

Kuş gelen sert rüzgâr dalgasıyla yalpalarken Berrin derin bir nefes aldı, yeşil gözlerini aralayarak ellerine baktı. "Bu gerçekten zor bir şey..." Gözleri büyüye daha çok odaklanırken Berk dönüp Berrin'i kontrol etti, onun zorlandığını ikimiz de iyi biliyorduk. "Kuşlara saygım arttı, ciddiyim." Berrin başını geriye yatırıp biraz gerindikten sonra kuşun alçaldığını hissettim, korkum giderek artarken ellerim kollarımı sarmayı bıraktı; kendime sürekli bunu küçük bir çocuk için yaptığımı, onun hayatının her şeyden daha önemli olduğunu söylerken kuş alçalmayı bıraktı.

"Ne oldu?" diye sordum merakla.

Berrin gözlerini masaya sabitleyerek, "Yaklaştık," dediğinde kuşun kanatlarına sahip olup tekrar İstanbul'a uçmayı istedim ama benim kanatlarım yoktu. Peri güçlerim neden uçmak istediğimde hiç işe yaramıyordu ki?

Yine söyleneceğim sırada kuş biraz daha alçaldı, ellerim masaya yerleşirken gözlerimi kapatıp içimden saymaya başladım; sadece birkaç dakika sonra bitecekti, ben İzmir'de olacaktım, on beş yaşına girmeye hazırlanan Damla olmayacaktım. Ben küçük bir çocuğu kurtarmak için o eve emin adımlarla ilerleyen Damla olacaktım, Berrin ve Berk hemen yanımda olacaktı; korkmama gerek yoktu, endişelenmeme gerek yoktu. Sakin kalmak amacıyla yutkunup derin bir nefes aldığımda kuşun süzülerek bir yere ilerlediğini hissettim. Mavi gözlerim açılırken uzun zamandır içimde biriken özlemin korkunun önüne geçtiğini hissettim; annemle sabahları çay içip sohbet etmeyi, kardeşimle her gün markete diye çıkıp kumsala gitmeyi, ablamla iskelede oturup konuşmayı, abimin akşam olduğunda bizi almaya gelmesini, babamın gülerek bizimle şakalaşmasını...

Mutluluk denilen şeyin uçup gitmediğini, sadece toprak altına gömüldüğünü ve onu toprağın altından çıkarmanızın mümkün olduğunu anlatan kuşun sesi kulaklarımda yankılanırken Berrin kuşun iyice alçaldığını belirtircesine iç geçirdi. Çantamı elime alıp ayağa kalktım, Berk merdivenlerden çoktan inmişti, Berrin elleri masanın üzerinde hâlâ oturuyordu çünkü iki saat boyunca hiç dinlemeden büyü yapmıştı. Berk bana bunun onu yorduğunu söylemişti ama detaylı bir açıklama yapmamıştı; ondan bir gün detaylı olarak açıklamasını duyacağımdan emindim, sadece bugün değildi. Bugün küçük bir çocuğun hayatı söz konusuydu, o kadar.

SeçilmişlerWhere stories live. Discover now