Yerin Altına Düşen Kuş

127 9 2
                                    

Bölüm şarkısı: Sia - Dressed In Black.

"Düşünceler gölgemiz gibidir; ne ona dokunabiliriz, ne de yok sayabiliriz. Bizi her daim takip ederler."

***

Siyah gözleri adamın üzerinden ayrılmayan genç kadın dikkatle onu inceliyordu, adam korkudan yerine mıhlanmıştı; birisini kontrol etmenin en eğlenceli yanının ne olduğunu merak eden kadın korkudan titreyen adama biraz daha yaklaştı. Karanlık ormana günün her saati ufak bir ışık parçası bile girmezdi; eskiden burada yaşayan güçlü bir cadı hiç kimsenin ağaçları kesmeyeceğinden emin olarak gitmişti ve o gün güneş teni yakacak derecede bunaltıcıydı. Genç kadın sıcağı hiç umursamıyormuş gibi görünüyordu, uzun siyah saçları beline uzanıyordu ve saçlarının üstünden ufak tutamlarla bağlanması, kalan düz saçların hafif dalgalanarak aşağı inişi bile korkutucu durmaktan çok kadına yakışıyordu.

Adam korkuyla geri çekilmeye çalıştığında genç kadın derin bir nefes alarak parmaklarının arasında dolaştırdığı sivri bıçağı yavaşça tutarak sallandırdı ve adamı hedef almasıyla bıçağı fırlattı. Siyah gözleri bıçağın gidişini, adamın alnına saplanışını, etrafa kan sıçramasını soğukkanlılıkla izledi. Adam yaslandığı ağacın dibine çökerken sakin tavrını bırakmadan arkasını dönmek için bir adım attı ama bir şeye takıldığını fark ettiğinde durmak zorunda kaldı. Gözleri biraz önce öldürdüğü başka bir adama değdiğinde aldığı derin nefes dudaklarının arasından geçti.

"Ah... Hadi ama..." Sesi bıkkın geliyordu. "Size yere öylece yayılmamanız gerektiğini söylemiştim. Ölürken bari yana kayıp yolu kapatmasanız olmuyor mu?" Adamın bedenine bakan gözleri acımasızlıkla dolarken kırmızı oje sürülü ince tırnaklarını avuçlarının içine bastırarak sakin bir şekilde adamın üstünden geçti ve aynı şekilde cesetlerle dolu olan ormanın içine baktı. O giden cadı burada olsaydı kesinlikle genç kadının canına okurdu ama onun bu da umurunda değildi.

Kanlı yola bakarak dudaklarını büzdü ve cesetlere değmemeye dikkat ederek ormanın içinden geçti. Canı sıkıldığında birilerini öldürmeyi seviyordu ama cesetleri ortalıkta bırakamayacağını da bildiğinden kimsenin girmeye cesaret edemediği ormanı kullanıyordu. Her kurbanının önce zihnine giriyordu, onlar hakkında her şeyi öğreniyordu; sonra da etkisi altına alıp zihinlerini ele geçiriyordu ve onun peşinden ormana girmelerini sağlıyordu. Bazılarına acı çektirmiyordu, bazılarının acı çekmesini seviyordu. Genç kadının adımları ormanın çıkışına yönelirken durumunun nasıl olduğunu sorgulamıyordu bile.

Siyah saçları dalgalanırken ormanın karanlık havasından görünen ışığa doğru adımlarını sürdürdü, gözleri ileride yürüyen insanlara takılırken onların geçmesini bekledi ve ormanın çitlerinden çıkarak kendisini yolun ortasına doğru savurdu. Hafif eğilerek yolun ortasında dengesini sağladığında parmaklarının değdiği asfaltı yokladı, kan buralarda daha azdı. Derin bir nefes alarak ayağa kalktığında üzerine bakmadan duyduğu sesle direkt başını sağa çevirdi ama çevirmesiyle donakalması da bir olmuştu. Şu zamana kadar sabahın erken saatlerinde bunları yaptığı için kimse onu görmemişti ancak şimdi karşısında ona şaşkınlıkla bakan birisi duruyordu.

Tamamen ona doğru dönerek üzerine yürümeye başladı. "Sen..." dedi tehditkâr bir sesle. Okul formalarını giymiş, düz siyah saçları hafif dalgalanarak inen, genç kadınla benzer siyah gözlere sahip, geniş çantasının kayışlarını parmaklarına dolayarak sağ omuzundan sarkıtan genç adam olduğu yerden kıpırdamıyordu.

Genç kadın önünde durduğunda, "Vay canına," dedi, gözlerinde şaşkınlık dışında başka bir ifade daha yer alıyordu. "Çok güzelsin..." Genç adamın gözleri hayranlıkla ona bakarken genç kadın şaşkın bir ifadeyle biraz geri çekildi.

SeçilmişlerWhere stories live. Discover now