•KÖR PRENSES•

11.7K 1.3K 783
                                    


Damaster saraya vardığında odanın kapısındaki hizmetliler karşıladı onu.
"Kraliçe nasıl?" diye sordu aceleyle.

Karşısındakiler, eş zamanlı olarak reverans yaparlarken aralarından biri "İyiler Majesteleri," diye cevapladı.

Büyük bir hızla içeri girdi Kral ve heyecanını bastırmaya çalıştı. Rea'ya moral vermeliydi ama böyle heyecanlıyken onu endişelendirmekten korkuyordu. Yatakta sakince yatan karısına baktı ilkin. Alnında boncuk boncuk terler birikmişti güzel Kraliçe'nin. Gözleri açıktı ama yeşil yaylaları anımsatan canlı bakışlarının yerini sonbaharı kucaklayan bozkırlar almıştı. Nemli saçları dağılmış, şakaklarına ve gerdanına yapışmışlardı. Ağır ağır soluk alıp veriyordu, tıpkı uzun bir koşu sonrası yenice kendine gelmeye başlayan bir kısrak gibi göğsü düzensiz aralıklarla yükselip alçalıyordu. Doğum onu hırpalamıştı, her halinden belliydi. Kendine bir kez daha kızdı Damaster. Onu nasıl yalnız bırakabilmişti, nasıl bir gaflete düşmüştü de saraydan akılsızca çekip gitmişti? Yüreği pişmanlıkla kavrulurken gözlerini, karısından ayırıp kendisine doğru yaklaşan şifacıya çevirdi ve "Nasıllar?" diye fısıldadı gürültü etmekten korkarak.

"İyiler Majesteleri ama-"

Adamın yarıda kalmış cümlesine karşın kaşlarını çatıp yüzünü buruşturdu.

"Sorun nedir?"

Şifacı, ağzını açıp devam edeceği sırada "Çıkabilirsin," diyen Rea'nın sesi yankılandı odada. Bir bıçak kadar keskindi Kraliçe'nin emri. Sanki sözcükleri, nedeni belirsiz bir öfke barındırıyordu. Damaster, şifacıyla oyalanmayı bırakıp endişeyle karısının yanına yaklaştı ve elini tuttu.

"Bir sorun mu var Rea? Söylesene sen iyi misin? Bebeğimiz iyi mi?"

Kadın, kocasının sorularını tepkisizce dinledikten sonra zümrüt yeşili gözlerini ona çevirdi. Genç Kral, onun ağzından dökülecek sözleri bekliyordu endişeli bir şekilde.

"Kızımız," dedi Rea. Alnındaki damlalardan birkaçı şakaklarından yol çizip yastığa döküldü. Bakışlarında Damaster'ın anlam veremediği bir ifade vardı. Tereddüt, hüzün ve daha bir çok duygunun karışımı oturmuştu kızarmış göz yuvalarına.

"Kızımızın sol göz bebeği yok Damaster."

Cümlesini zar zor tamamlayıp hıçkırıklara boğuldu Genç Kraliçe. Elleriyle yüzünü kapatıp gözyaşlarını kocasından sakladı. Bir taraftan üzülüyor, diğer taraftan utanıyordu böyle bir çocuk doğurduğu için.

İlk kucağına aldığında ne kadar da mutlu olmuştu halbuki. Minicik burnu, kızarmış yumuşak bir şeftaliyi andıran yanakları, büyüdüğünde dolgun olacağını belli eden küflü kırmızı dudakları ve şimdiden geriye kıvrılacak kadar uzun olan kirpikleri ile "Ne kadar da güzel bir bebek!" diye geçirmişti içinden ama bebek gözlerini açıp ağlamaya başladığında her şey değişivermişti.

İki gözünde de siyah ve beyazın iç içe geçmiş o muazzam birlikteliği olması gerekirken sol gözü siyahı dışlamış, sadece beyazı barındırıyordu. Bu dumanlı, beyaz küçük nokta bütün güzelliğini kirleten bir damgaydı adeta. Gerçeğin karşısında kafasını çevirmişti Rea.

Ne hata yaptım da böyle oldu diyen düşünce; kemirmeyi es geçip lime lime doğramıştı zihnini. İlk başta haberciyi durdurmuştu Damaster'a gitmemesi için ama sonra bu gerçekten kaçamayacağını düşünmüş ve gitmesine izin vermişti.

"Çok üzgünüm Damaster," dedi ellerinin arasından kendini zorla dışarı atan boğuk sesi. Hüngür hüngür ağlamaya devam ederken tekrar hıçkırıklarını saklamaya çalıştı parmaklarıyla. Damaster ise ne düşünmesi gerektiğine karar vermiyordu. Bebeği, küçücük prensesi, kör doğmuştu.

Bir süre donakalmış bir halde dikildi Kraliçe'nin başında. Sonra yenice dalıverdiği bir uykudan uyanmışçasına silkelenip kendine geldi.

Yatağın diğer tarafında boy boy uzanmış, Pays topraklarını seyreden cam duvarların hemen yanı başındaki meşeden yontulmuş beşiğe doğru yürümeye başladı. Kısa bir süre şaşkınlık yaşasa da alevlenen heyecanı hala közlerini koruyordu. Çünkü her ne olursa olsun bir kızı olmuştu; bir prenses. Beşiğe yaklaştığında durdu, içine doğru eğilmekte bir süre tereddüt etti. Bu tereddüt, prensesinin kusurlu doğuşundan değildi. Sadece onunla tanışmak için kendini hazırlıyordu.

Derin bir nefes alıp beşikte huzurla uyuyan miniğe baktı. Hayranlıkla küçük prensesini süzerken "Niye bu kadar dert ediyorsun Rea, bak onun umurunda bile değil. Demek ki kusuru canını acıtmıyor, bu üzüntün niye?" diye mırıldandı. Kadın, harap olmuş gözleri ile kocasına baktı.

"Bu durum seni hiç üzmüyor mu Damaster?"

Kral, küçük prensesine bir kez daha göz atıp yatağa doğru yürüdü.
Karısının yanı başına oturup onun ellerini, heyecandan ter içinde kalan avuçları arasına aldı.

"Kusurlu olması onu sevmeme engel değil Rea. Ben yakışıklı olmasaydım, beni sevmekten vazgeçer miydin?"

Bu soruyu cevap almak için sormamıştı çünkü cevabını biliyordu. Yakışıklı bir adam olmadığının farkındaydı ama yine de Rea kendisini seviyordu. Sadece karısını gülümsetmekti amacı ve girişimi başarılı da olmuştu. Gözlerini silerek gülümsemeye çalıştı Kraliçe.

Genç kral, bu sefer onun üzerindeki örtüyü yukarı çekti ve eğilip ter damlalarının nazar boncuğu gibi durduğu alnına uzun bir öpücük kondurdu.

"Hadi dinlen biraz."

Kadın, itaatkar bir şekilde başını salladı ve gözlerini kapadı. Zaten yorgun düşmüştü, inat edecek dermanı yoktu. O uyuyana kadar başında oturdu Damaster. Karısının kestane kahverengisi yumuşacık saçlarını okşadı. Göz altına değen uzun kıvrık kirpiklerine baktı, sonrasında hokka burnuna kaydı gözleri ve son olarak kırmızının koyu ama biraz da soluk olan rengini sergileyen dolgun dudaklarına. Küçük prensesi aynı annesine çekmişti belli. Çok güzel bir kadındı Rea, onunla evli olduğu için çok şanslıydı. Bir öpücük daha kondurdu alnına ve kalktı yanından. Sessizce kapıdaki hizmetlilerden birini çağırıp bebeği almasını istedi. Prensesini doyasıya sevmek istiyordu ama bunu karısını uyandırmadan yapacaktı.

Hizmetkar, bebeği verilen emir ile başka bir odaya taşıdı. Bebeği Kral'a uzattığında Damaster, daha önce hiç bebek tutmadığı için tereddüt etti başta. Yine de onu sevmek istiyordu bu yüzden öne uzattı kollarını.

"Nasıl böyle mi tutmalıyım? Bir tarafına bir şey olmasın?" Sorularını art arda sıralarken kucağındaki küçük bedeni beceriksizce sarmaladı. Hizmetçi ona nasıl tutması gerektiğini gösterip başıyla selamladı Kral'ını ve odadan çıktı. Artık minik prensesle baş başa kalmıştı Damaster. Mışıl mışıl uyuyan küçük cana baktı ve bir kez daha hayran kaldı. Nefes alıp verişleri ile titreyen şeftali yanaklarına birer öpücük kondurdu.

Onun bu hareketi ile kıpırdandı minik prenses. Sonra da babasıyla tanışmak için gözlerini yavaş yavaş araladı. Tamamıyla açmıyordu gözlerini, sanki Kral'ın heyecanını arttırmak için ağırdan alıyordu.

"Hadi ama prensesim," diye fısıldadı Damaster. Bunu anlamış gibi gözlerini açıverdi minik kız. Sağ gözündeki göz bebeği, babasını görmenin heyecanıyla parıldarken sol gözü garip kalmıştı. Beyaz bir boşluktu sadece.

"Merak etme o kadar da kötü gözükmüyor," dedi Kral bir sır verir gibi. Prenses, onu anlıyormuşçasına tepkiler veriyordu. Bu sefer de gülümsemişti sanki, yanakları yukarı çekilmişti.

"Ne olursa olsun," diye fısıldadı Damaster miniğin kulağına eğilerek.

"Yaran canını yakmıyorsa eğer yara sayılmaz. Diğerlerinin, onu sana kusur gibi göstermelerine izin verme Prensesim."

Bölüm sonu🤗

Gülümseyin😊

Spoiler ve alıntılar için İnstagram hesabımı takip edebilirsiniz. 👇

@la1hermosa

KÖR KRALİÇEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin