•SABIR•

6.3K 756 254
                                    


Odanın içini dolduran muhteşem gürültüyle birlikte irkildi genç kadın ve elinde tuttuğu fincanı masaya bıraktı. Gök gürültüsünden korkmayı yeni adet edinmişti kendine. Eskiden korkmazdı böyle havalardan, aksine hoşuna bile giderdi ama anne ve babasının gidişi birçok şeyi değiştirmişti hayatında. Artık korku, ruhunu sık sık yoklar olmuştu.

Cam duvarları kırbaçlayan yağmur damlalarını izledi bir süre. Mum ışığı pek el vermiyordu ama yine de görebildiği kadarıyla izlemeyi sürdürdü. Camlardan sızan ıslak toprak kokusu ve kuşburnu çayının mayhoş kokusunun havada dans eden birlikteliğini derin derin içine çekti.

Nasıl da hissizleştiğini fark etti o an. Soğuk duruşunun içinde sakladığı birbirinden çeşit duygular gün geçtikçe köreliyordu sanki. İçi de, dışı gibi soğuyordu zaman geçtikçe. Odadan çıkıp farklı yüzler görse de, suskunluğunu bozsa da bu gidişat devam ediyordu.

Masanın üzerindeki mumun seğrilen alevinde gezdirdi bu sefer gözünü. İçinde küçük bir ateş kaynağı barındırsa bile o da, kendisi gibi üşüyordu belli ki. Amanda'yla birlikte saraya dönmelerinden kısa bir süre sonra feci bir yorgunluk hâsıl olmuştu vücudunda ve odanın içindeki fenerlerin parlak ışıklarından rahatsız olmuş, hepsinin söndürülmesini istemişti. Kafası sadece masadaki bu küçük mumun cılız ışığını kaldırabilmişti. İstediği karanlığı yakaladığında ise gevşemek için çay istemişti yardımcısından.

Kuşburnunun her zamanki rahatlatıcı etkisiyle birlikte sakin bir akşam geçirirken bedenini saran ağrılar gibi ani bir yağmur başlamıştı dışarıda. Yorgunluğun mimarı belliydi, o düzenbaz hırsızın peşinden koşarken bu hale düşmüştü ama dışarıdaki hırçın yağmurun sebebi belirsizdi. Günlerce Pays'ın bütün suyunu kurutmaya ant içmiş gibi ortalığı kasıp kavuran kızıl güneş, yerini azgın bir yağmura bırakmıştı ve buna bir açıklık getirmek oldukça zordu.

Fincanın büyüyüp küçülen, şekil değiştiren koca gölgesini takip ederken hırsızın sinir bozucu sırıtışı canlandı gözünde ve söylediği sözleri tekrar duyar gibi oldu. İlk görüşte aşk imalarında bulunmuştu öyle değil mi? Bu garip imaları hatırlayınca belli belirsiz gülümsedi ama bu gülümseme tamamen katıksız bir öfkenin ürünüydü.

O ukala serseri kendisini biraz olsun tanısaydı eğer ilk görüşte aşkı bırak, benliğine uzak olan sade aşk sözcüğünü kullanmakta bile tereddüt ederdi. Sadece uzak geçmişte yaşamıştı bu tarz duyguları, küçük bir çocukken birkaç kez hızlı atmıştı kalbi. Sonrasında ise aynı küçük kalp, pişman olmuştu bu gereksiz heyecanlar için.

Çünkü o masum çırpınışların sahibi Prens Orcus, sunduğu sevgiyi hor görmüştü. Diğer çocuklar gibi dalga geçmiş, körlüğünü önüne koymuştu. Yıllar sonra bir de gelip pişkin pişkin "Evlenelim," demişti.

"Ne cüret ama!" deyip burnundan sesli bir soluk bıraktı ve oturduğu sandalyeye biraz daha yaslanıp içinde bulunduğu ana döndü. Bu seferde hırsızın görgüsüz imaları yankılandı odada. Haddini bilmez adam, "Görgüsüzsün," deyip durmuştu ama bilmiyordu ki bu taşı keyfi takmadığını.

"Asıl görgüsüz sensin, hem hırsızsın hem de üste çıkmaya çalışıyorsun!" dedi karşısındaki hayali siluete.

"Üste çıkmaya falan çalışmadım hatta daha başlamadım bile."

Aldığı cevapla birlikte karşısındaki hayalin canlandığını sanıp korksa da sesin bir erkeğe değil, kadına ait olması içini rahatlattı.

"Nerelerdesin Hebe? Bütün gün seni aradım," diye çıkıştı aynı ses. Bu tınıyı çıkartamasa bile yakınışlarından dolayı Sira'yı kolayca tanıyabilirdi. "Sana da merhaba Sir," dedi sakince.

KÖR KRALİÇEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin