•TAHT•

6.2K 784 588
                                    

İnsan, acıların içinde can çekişirken bile güzel günlerin hayalini kurmaya meyilli bir varlıktı. Hebe de annesinin gidişinin ardından böyle hayaller kurmaya cüret etmiş ve karşılığını da almıştı. Babasıyla birlikte yaşayacakları güzel günleri düşlerken yazgısı, onu kandan oluşan bir zeminin üzerine diz çöktürüp ağlatmıştı.

Gözü yerdeki yüzükoyun yatan cansız bedende sabitlenmiş, vücudu taş kesilmişti. Karanlık çökmeye başlarken etraftaki kalabalığın arınmasıyla birlikte oluşan sessizlik, içinde tepişen acıları daha duyurulur hale getirmişti.

En çok da intihar fikri yakmıştı yüreğini, böyle bir şey mümkün olamazdı. Daha geçenlerde söz vermişti Kral. Birlikte uzun günler yaşayacaklarından söz etmişti. Söylemek istediği o kadar çok şey vardı ki Prenses'in. Hepsi, içine tıkılıp kaldı. Koca bir fırtınanın ardından durulan deniz dalgaları gibi sindi olduğu yere, ancak içindeki bulanıklık her saniye artmaya devam etti.

Kulaklarına baskı yapan sessizliği, bir hıçkırık sesi böldüğünde derin bir uykudan uyanmış gibi titredi ve etrafa bakındı. Yanı başındaki Amanda, Kral'ın başında yas tutan Teny ve Prens Tedra dışında kimseyi göremeyince omuzlarını düşürüp babasını izlemeye devam etti. "Hayır!" diye fısıldayan bir ses duydu bu sefer de. Bu tınıyı bir yerden çıkartacak gibi oldu ama zihni o kadar yorgun düşmüştü ki kulakları, şuan kendi sesini bile garipseyebilirdi. Omzunun üzerinden yavaşça arkaya baktığında Prens Ray'ın kollarında çırpınan Sira'yı gördü.

Bugüne kadar kardeşini üzen her şeyle mücadele etmişken şuan onu avutacak gücü bile kalmamıştı. Küçük Prenses'in Pays'ı ziyaret etmek için berbat bir gün seçtiğini düşündü. Tıpkı babası gibi o da geç kalmıştı sevdiklerine. Kendini bir anlığına şanslı hissetti Hebe. En azından anne ve babası gitmeden önce onları görme fırsatı olmuştu. Prens Ray'ın desteği ile yavaşça kendine doğru yürüyüp yanına çöken Sira'ya bir şeyler söylemek için ağzını araladı ama konuşamayıp öylece kaldı. Elini kolunu bağlayan çaresizliğe, boyun eğerek tekrar Kral'ın kanlı bedenine döndü.

Bağıra çağıra ağlamak geldi içinden ama göz çukurları çorak topraklar gibi kupkuruydu. Son günlerde çektiği acıların aksine gözyaşlarının bir sınırı vardı belki de. Tan yeri ağarana, yerdeki kanlar kuruyana dek aynı şekilde kaldılar. Kimse konuşmadı, kimse sorgulamadı olanları. Sadece neticeye odakladılar gözlerini. Güneş tepede yükselirken hayatın devam ettiğini arsızca yüzlerine çarptı. Hebe, onun mesajını almış gibi ayağa kalktı. Konuşmadan önce ses tellerinden yıkılmışlığı söküp attı. Birinin soğukkanlı olması gerekiyordu ve o, bu işin ustası olduğunun farkındaydı.

"Teny!" dedi hissiz sessiyle ve devam etmek için yutkundu.

"Halka duyur, gün batımında Pays Kralı Damaster Grigor'u, sonsuzluğa uğurlayacağız."

Orada bulunan herkesin şaşkın bakışlarını üzerinde hissetse de duruşundan ödün vermedi. Sira'nın morarmış gözlerini bile görmezden gelerek hizmetkarlardan birine şifacıyı çağırmasını söyledi. Bir süre sonra şifacı geldiğinde ondan babasının üzerindeki kanları temizlemesini istedi.

Kral'ın bedeni birkaç hizmetkar tarafından sarayın içine taşınırken Sira diz çöktüğü yerden fırlayıp babasının kanlı bedenine sarıldı ve ablasının yapamadığını yapıp bağıra çağıra ağlamaya başladı. Bu manzara karşısında yumruklarını sıktı Hebe, kendisi de babasına sarılmak, onu öpüp koklamak istiyordu ama bu her şeyi daha kötü yapardı. Eğer biri güçlü kalıp ortalığı toparlarsa daha kolay atlatılacağı kesindi.

Hizmetkarlar yola devam ederken geride kalan Sira, yalvaran gözlerle ablasına döndü. Ondan acılarını dindirecek bir şeyler yapmasını bekledi. Beklentisi sonuçsuz kalınca da koşarak yine Hebe'nin kollarına sığındı. Kardeşini güçlü kılığına bürünmüş bitik kollarıyla sımsıkı sardı Prenses. Sanki o da kollarından kayıp gidecekmiş gibi sıkıca tutundu Sira'ya.

KÖR KRALİÇEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin