•İLK•

6.2K 767 434
                                    

Zaman, hep olduğu gibi umursamazdı. Arkasından koşturanları, kendisine yetişmeye çalışanları görmezden gelip yoluna devam ediyordu.

Aynadaki yansımayı süzdü Prenses az sonra evlenecek olanın, kendisi olduğuna hala inanamıyordu. Bu bir rüya olabilir miydi? "Hayır," dedi kendi kendine. Bu rüya falan değildi, en az üzerindeki gelinlik kadar gerçekti.

Bir kez daha baştan ayağa inceledi kendini. Saçları birkaç örgüyle arkaya toplanmış, dağınık bir topuz yapılmıştı. Asi tutamlar ise aralardan özgürce aşağı dökülmüştü. Küçük incilerden oluşan sade taç da kahverengi dalgalarının arasına bambaşka bir hava katmıştı.

Gelinliği de tacı gibi sadeydi aslında, tabi göğsünden boynuna kadar uzanan dantel dekoltesi dışında. Düğün işlerine ayıracak vakti olmadığı için her şeyle Amanda'nın ilgilenmesini istemişti ve üzerindeki gelinlik de bizzat bu isteğin eseriydi.

Gözüne ilk kez taktığı beyaz taşın üzerinde dolaştırdı elini. Bu detay olmasaydı, her şey ne kadar da güzel olacaktı halbuki. Eli mücevherin üzerinde sabit kalırken bir süre dikildi öylece.

"Vov!" diye şakıyan sesi duymasıyla birlikte bakışlarını aynadan ayırıp kapıya çevirdi.

"Hebe bu sen misin? Tek kelimeyle harika! Nell, seni görünce düşüp bayılmasın."

Sira'nın her zamanki gibi doruklarda gezinen heyecanına gülümsedi Prenses. Aslında onun abartılı duygularına göz devirmesi gerekirdi ama bu sefer neşesinin nedenini anlayabiliyordu. Önceki gün hamile olduğunu öğrenmişti kardeşi ve o günden bu yana bulutlarda uçuyordu sanki. Düğünden sonra da gidip tahtına oturacak, hem anneliği hem de kraliçeliği bir arada kutlayacaktı.

Onun için seviniyordu Hebe çünkü Sira, mutluluğu fazlasıyla hak ediyordu. Kollarını açıp kardeşini sarılmaya davet ettiğinde ona garip bakışlar attı Sira ama bu, uzun sürmedi. Ablasının kollarını çabucak dolduruverdi ve ona sıkı sıkı sarıldı.

                                  ***

Etrafında dönüp duran, kolunu bacağını çekiştiren, yakasını düzelten hizmetkarların arasında her an bayılabileceğini düşündü Nell. Normal hayatta giyinmek öyle kolaydı ki sarayda bunu bile zorlaştırıyorlardı. Bilmem kaç hizmetkar, neden aynı anda bir kişinin başına üşüşürlerdi ki? Gören de dünya kurtarıyorlar sanırdı.

Bütün işlemler sona erdiğinde derin bir nefes alıp aynaya baktı. Hiç fena görünmüyordu.

"Hadi ama Nell," dedi kendi kendine.

Hayatında ilk kez bu kadar iyi görünüyorsun.

Karşısındaki görüntüye göz kırpıp ağzını kocaman açtı ve dişlerinin ne durumda olduğuna baktı. Onların da iyi göründüğüne emin olunca derin bir nefes alıp sırtını dikleştirdi.

Hizmetkarların hepsini başıyla selamlayıp gülümsedi ve odadan çıktı. Peşine takılan bir yığın insanı umursamadan törenin yapılacağı büyük salona doğru yol alırken Furina'nın söyledikleri yankılandı zihninde.

"Hebe seni hak etmiyor."

"Ona ettiğin yardımların hepsi boşuna, seni umursamıyor bile."

Daha birçok şey söylemişti kadın ama bu sözlerin ne önemi vardı ki? Zaten Hebe için önemli olmadığının farkındaydı ve hiçbir zaman önemli olmayacağının da. Karşılık almak için yardım etmiyordu ona, sadece yardım etmek istiyordu işte.

KÖR KRALİÇEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin