•TALİP•

10.5K 1.1K 937
                                    

Bir bebeğin mırıltılı nefes alışverişleri gibiydi, henüz sabaha gözlerini aralamamış olan ormanlarının ezgisi.

Rüzgar, gecenin ayazına sarılıp uyuyan Pays Nehri'nin soğuk havasını ceplerine doldurmuş, aralık kalan pencerelerden yorganlarının altına fırlatıyordu.

Güneş sıcak gülümsemesini dağların üzerinden sergileyerek bu gidişata bir son verirken düşmanı olan gecenin keskin soğuğu, saklanacak bir delik bulmuştu çoktan.

Pazar sahipleri mallarını tezgahlara seriyordu güne yeni başlamanın sersemliğiyle. Saray, hala derin bir uykudaydı. Düğün herkesi yorgun düşürmüştü, özellikle de uzak krallıklardan gelen konukları. Saray sakinleri istirahatin tadını çıkartırken Hebe, bu haktan mahrum bırakılmıştı. Kraliçe, sabahın köründe onu çalışma odasına çağırtmış ve saray için çok mühim birkaç görüşme yapılacağını ama Damaster'ın uygun vaktinin olmadığını söylemişti. Bu yüzden konuklar saraydan ayrılmadan bu görüşmeleri yapmasını istemişti ondan.

Hazırlanmak için apar topar odasına dönmüştü Prenses. Kraliçe'yi reddetmek mümkün değildi, hem de söz konusu olan krallıktı. Amanda'nın yardımıyla güzelce hazırlanmış, çalışma odasına geçmiş ve görüşme yapacağı kişileri beklemeye başlamıştı.

İlk görüşme başladığında karşısındaki genç adamın konuya girmesiyle birlikte annesinin asıl amacını anlamış ve ona saymak istediği birçok saygısızca cümle kurmuş, sonra da kurduğu bütün cümleleri yutmuştu.

"Her şey çok güzel olacak Prenses Hebe," dedi ve bütün dişlerini gün yüzüne çıkartarak sırıttı karşısında oturan Prens İgor. Sonuna kadar açılan koca dudakları öne doğru uzayan çenesini daha da sivri gösterirken yeni bir krallık kurmuş kadar neşeli görünüyordu. Uzun süredir bıkmadan usanmadan bir şeyler anlatan Elysion Prensi'ni tepkisizce dinliyordu Hebe. Prens bu durumdan hiç şikayetçi değildi, aksine kendi sorduğu soruları kendisi cevaplıyor, sonra da anlamsız kahkahalar atıyordu.

"Merak etmeyin," diye devam etti aynı heyecanla. Çok konuşmaktan kuruması gereken ağzı, etrafa tükürükler saçarken Prenses sessiz kalmaya devam etti. Oturduğu yerden rahatsızmış gibi kıpırdanıp duran bu adamı dinlemek yerine masada yol çizen tükürük tanelerini izlemeyi daha cazip bulmuştu.

"Kör olmanız hiç sorun değil."

Kulak zarlarını sallayıp odada yankılanan cümleyle birlikte gözünü masadan çekip Prens'e çevirdi. Babasının nefret ettiği Elysion Kralı'nın boş boğazlığı oğluna da sirayet etmişti anlaşılan. İçine iğneler saklanmış bu sözler, midesinin kasılmasına neden olmuştu. Gürültülü bir şekilde yutkundu, bu konuşmaya nokta koymak istediğini belli etmeye çalışıyordu ama Prens, avının kanlı etlerini diri diri yutmayı hedefleyen bir akbaba kadar açtı cümlesini tamamlamaya.

"Bu evliliği bir anlaşma gibi düşünün. Karı koca ilişkimiz olmasa da sorun değil. Pays da, Elysion da güçlü krallıklar. Eğer evlenirsek ve ben tahta geçersem Güney'e hükmedebiliriz."

Prens'in bardağı taşıran son sözlerinin mide bulandırıcı tadı, Hebe'nin genzini yakmaya başlamıştı. Buna bir son vermek istiyordu. Kendine kalsa haddini aşan pişkinliği ile sırıtan bu adamı bir daha Pays topraklarına ayak basmamak üzere kovardı ama pazar halkı Elysionlu tüccarlardan büyük gelir elde ediyordu, kendi meselesi yüzünden halkının kazancını kaybetmek istemezdi.

Majesteleri unvanının omzuna yığdığı sorumlulukların tüm ağırlığını, şuanda iliklerine kadar hissediyordu. Kraliyet ailesinden olmak, kendinden önce halkını düşünmek demekti. İçinde kabaran öfkeyi bastırmaya çalışarak boğazını temizledi. Bağıran çağıran düşüncelerini duymazdan gelip "Özür dilerim Prens İgor, teklifinizi kabul edemeyeceğim," dedi sakince.

KÖR KRALİÇEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin