•DOĞAÇLAMA•

5.3K 733 279
                                    


Gözünü, rengi sönmüş dağlardan çekip sisli gökyüzüne çevirdi. Artık tek bir renk hakimdi her şeye. Siyah ve beyaz yoktu, belirsizliğin rengi olan gri vardı. Kendince o belirsizliğin içinde debelenip duruyordu.

Koca boşlukta tutunacak bir dal aramak için koşturuyordu ama nafile. Boşluktu adı üstünde, attığı her adım havada asılı kalıyordu. İlerlemek mümkün değildi.

"Çay?" diye sordu her zamanki gibi başında nöbet tutan yardımcısı. Ne inatçı kızdı böyle? Anlamamış mıydı hala? Artık efendisine bir şey yiyip içmek haramdı.

"O kıt beyninin anlaması için kaç defa daha tekrar etmeliyim? İstemiyorum hepiniz defolun!" dedi ruhsuz sesiyle.

Yavaşça geri çekildi hizmetkar, bu tavrından dolayı efendisine kızmıyordu daha doğrusu kızamıyordu. Onun acısını anlayabiliyordu, tüm ailesini birer birer kaybetmek kolay değildi ama günlerdir hiçbir şey yememişti Kraliçe. Endişesi bu yüzdendi genç kızın. Elindeki çayla beklerken karşıdan yaklaşan Nell'in göz işaretiyle birlikte başıyla selam verip uzaklaştı.

Bankın boş tarafına oturdu hırsız ve karısının yaptığı gibi gökyüzüne baktı.

"Amanda'ya haksızlık ediyorsun Hebe."

"Ondan çay istemedim," diye hiddetle çıkıştı kadın ve enerjisini aniden yitiriveren ses tonuyla konuşmaya devam etti.

"Ondan hiçbir şey istemedim. Hiçbir şey yaşanmamış gibi davranıyor, benden de bunu istiyor ama ben bunu yapamam. Ben sevdiğim herkesi kaybettim hırsız, anlıyor musun? Ben bu hayatta hangi dala tutunduysam koptu ve hep düştüm. Yaralarım derin ve canım çok yanıyor. Tekrar ağaca tırmanmayı bırak ayağa kalkacak halim bile kalmadı."

Sessiz kaldı Nell ve gökyüzünü seyretmeye devam etti. Genç kadına hak veriyordu, yaşadıkları çok ağırdı ama her yara bir gün kapanırdı öyle değil mi? Tek yapması gereken yaralar biraz daha kabuk bağlayana kadar onu kendi haline bırakmaktı.

"Küçükken çocuklar uğursuz olduğumu söylerdi," dedi bu sefer kadın duygudan yoksun tek düze sesiyle.

"Babam onlara kulak asmamam gerektiğini söylerdi. Çocuk oldukları için gözlerinde bir çeşit perde olduğunu söylerdi. Büyüdüklerinde o perde kalkacak ve beni, babamın gördüğü gibi görebileceklerdi. Bu yalan bana çok güzel hissettirirdi ama yalandı işte. Şimdi anlıyorum da çocuklar haklıydı, ben uğursuzun tekiyim."

"Ben de hırsızım, fazla iddialı bir çift olmadık mı sence de?" deyip güldü Nell. Amacı karısını gülümsetebilmekti, işe yaramadığını fark edince de omuzlarını düşürüp derin bir nefes verdi.

"Keşke sevdiğin herkesi geri getirebilmem mümkün olsaydı Hebe, bir an bile tereddüt etmezdim ama bu, imkansız."

Hırsızın teselli çabalarına karşın sessiz kaldı genç kadın ve gri renginde kaybolmaya devam etti. İstese de kalbindeki ağırlıktan başka bir şey hissedemiyordu. "İyiyim," demek istiyordu. İçindeki depremlere rağmen ayağa kalkmak ve sağlam görünmek istiyordu ama sanki bunu yapmaması için ayaklarının altına can yakıcı dikenler döşenmişti.

Bunları hak etmek için nasıl bir kötülük işlemiş olabileceğini düşündü. Neden değer verdiği bütün insanlar birer birer çekip gitmişti hayatından? Uçurum kenarında hayata tutunmaya çalışan yalnız bir ağaç gibi hissetti o an.

Kendisini rüzgarın sert darbelerinden koruyan diğer ağaçlar, birer birer yuvarlanmıştı boşluğa ve artık tek başına kalmıştı. Bir yanı sonunu göremediği uçurumdan ibaretti, diğer yanı ise bomboş uzayıp giden çorak bir araziden. Merak ettiği şey ise köklerdi, kökleri bu yalnızlığı kaldırabilecek kadar güçlü mü tutunuyordu toprağa? İşte buna karar vermiyordu.

KÖR KRALİÇEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin