XVII

689 50 6
                                    

Kaptan yine iş başındaydı ve her zaman ki bilmiş tavırları, doğaçlama üslubu, Satürn'den büyük egosuyla, yine yeni yeniden kendi benliğine aşık ediyordu. "Ben Kaptan Jack Sparrow yaşayan son korsan" diyebilmek için tutuştuğu belliydi. Ama günün sonunda yine dayanamayacak ve herkesi kurtaracaktı ki, bu da barizdi.

Çoğu insanın aksine bu kurgu benim hoşuma gidiyor ve yine çoğu insanın aksine defalarca da olsa bıkmadan usanmadan Pirates of the Caribbean izliyordum.

Tabi bu sefer ufak bir değişiklikle bunu bir challenge haline getirmiş ve tüm seriyi bir gece de bitirmeye karar vermiştik. Kiminle mi? Tabi ki Hilmi ve saz arkadaşlarıyla.

Yanımda sessizce oturan Hilmi Cem'e diktim bakışlarımı. Bugün hiç olmadığı kadar sessizdi ve sanki bir enjektör yardımıyla vücudundaki tüm serotonin çekilmiş gibiydi. Dün gece ki kısa mesajlaşmanın ardından farketmiştim ondaki bu ruh halini.Dün gece yarına geçer demişti ama geçmemişti ve hatta daha da çoğalmıştı. Tüm gün asık bir suratla, keyifsiz bir ruhla yaşamını devam ettirmişti.

Hilmi'nin gözleri televizyondan ayrılıp beni bulduğunda yüzünde hiç bir mimik değişmedi. Gözlerimi kıstım ve fısıldayarak "İyi misin?" diye sordum. Kafasını belli belirsiz salladı ve "Problem yok." diyerek beni yanıtladı. "Hilmi bir şeyler de yemedin, aç olmalısın. İyi olduğuna emin misin?" dediğimde ise sadece omuz silkti. Acaba hasta falan mı diye düşünmeden edemedim. Elimi önce alnına sonra da boynu ve kulağı arasına koyduğumda irkildi. "Sadece ateşine bakıyorum." dediğimde ise tekrar omuz silkti.

Ateşi yoktu. "Üzerine bir şeyler getirmemi ister misin?" diye sorduğumda farketmez dercesine yine omuz silkti. Hay senin omzuna diyecektim ki kendimi zor tuttum. Koltuktan kalktım ve Alp'e seslenip "Hey battaniyeler nerede?" diye sordum. Yüzünü bana doğru çevirmedi ve gözlerini de televizyondan bir saniye ayırmamıştı ama soruyu ona yönelttiğimi bildiğinden avucundaki mısırı ağzına tıkmadan önce konuştu. "Üst katta sağdan ikinci odaya gir ve kapının yanındaki dolabın içine bak." komutu aldığımda kafa sallayıp üst kata doğru yol aldım.

Alp'lerin evinde toplanmıştık ve akşam pizza faslıyla başlamıştı. Hilmi'lerin tayfa hariç geçen gün basketbol oynadığımız çocuklardan Mert ve Aras'ta dahil. 8 kişi falandık. Klasik erkek goygoyuyla devam eden gece ortam her ne kadar fazla gürültülü de olsa eğlenceliydi ve sonunda asıl amaca uygun olarak filme bağlanmıştı. Yarın okul olmadığı için burada kalacak ve sabaha kadar tüm seriyi bitirecektik. Öyle planlanmıştı. Ve şu ana kadar her şey yolundaydı. Yani Hilmi Cem hariç her şey yolundaydı.

O ise hiç kendi gibi değildi. Fazla moralsiz ve ruhsuz bir İntepe idi. Sonunda Alp 'in tarif ettiği odayı bulduğumda misafir odası olduğunu farkettim. Ve söylediği dolaba yaklaşıp çokta kalın olmayan bir battaniyeyi alıp açtığım ışığı da kapattıktan sonra odadan çıkıp aşağı indim.

Herkes filme odaklanmış ve heyecanlı bir şekilde gelecek sahneyi beklerken Hilmi'nin mayışmış gözleri bendeydi. Tekrar eski yerime oturmadan elimdeki battaniyeyi üzerine örttüm ve "İstersen biraz uzan." dedim. Kafasını olumlu anlamda salladığında "Yastık ister misin?" diye sordum bu kez de. İstemediğini belirtircesine omuz silktiğinde kafamı sallayıp karşı koltukta tek başına oturan Mert'e doğru yöneldim. "Nereye?" diye bana sorulduğuna emin olduğum sesle  Hilmi'ye doğru döndüğümde "Rahatça uzanmak istersin diye düşündüm, ben Mert'in yanına geçerim." dedim.

"Gerek yok koca koltuk.Gel buraya. " dediğinde sabahtan beri kurduğu en uzun cümle olduğunu düşünerek tekrar eski yerime oturdum. Hilmi Cem gözlerini televizyona çevirmediğinde bakışlarına karşılık verdim.

"Uzanabilir miyim?" kırgın çıkan sesini duyduğum da ise kafa salladım. Neden bana soruyor ki diye düşünmeden de edemedim. Hilmi Cem dizlerime kafasını koyup battaniyeyi boynuna kadar çektiğinde ise ben sorduğu soruyu daha yeni algılamıştım. Tabi ki  dizlerime yatmayı kastetmişti yoksa neden bana sorsundu ki. Neden ortamın ısındığına sorguladığım dakikalardaydık.

Gözlerimi Hilmi'nin kirpiklerinden alamazken mutsuz Hilmi'nin beni fazla yorduğunu farkettim. Hep gülseseydi ya bu çocuk. Neden hüzünlüydü o yeşiller? Neden mahzun o bakışlar ruhumu yoruyordu?

Bir süre televizyona bakan suratını izledikten sonra ben de odağıma  Kaptan'ı almaya çalıştım. Fakat çokta başarılı olamadım. Çünkü Hilmi'nin verdiği sıcak nefesleri  gri ince eşofmanım sayesinde dizim tarafından hissediliyordu. Ve ben bu işkenceden nasıl kurtulacağımı bilmiyordum. Acaba cehennem ateşi böyle bir şey miydi?

Hilmi ürperti şeklinde iç çektiğinde kafamı tekrar ona çevirip yüzüne baktım. Başımı  biraz daha eğip fısıldayarak " İyi misin?" diye sordum. Kafasını bana doğru çevirmeden sadece başını sallamakla yetindi. Acaba ateşi falan mı çıktı diye düşünüp elimi tekrar alnına koyup ateşine baktım ama ateşi yok gibiydi. Emin olmak için bu sefer de elimi battaniyenin altından boynuna değdirdiğimde tekrardan ürperdi. Tam elimi çekecektim ki bir kaç parmağını elimin üstünde hissetmemle elim olduğu yerde kalakaldı.

Hilmi Cem hala filmi izlerken ben onu, boynunda atan damarın kalbime yön verdiği elimi ve bir kaç uzun parmağını hissetmekten başka bir şey yapamıyordum.





**Merhaba sevgili bir kaç deste insan. Evet güzel bir niteleme olmadığının farkındayım ama gerçekler ne yazık ki bazen acıtır. Bazen de acıtmaz mesela Bruno Mars şarkıları gerçektir ve acıtmaktan çok mutlu eder. Neyse konumuz bu değil. Odaklanma problemlerim var mazur görün. Fazla kişi okumuyor bunun farkındayım ve ben de gerekli özveriyi çoğu zaman yansıtmadım bu da su götürmez bir gerçek. Kendimi bildiğimden söylüyorum muhtemelen  bu hep böyle devam edecek ve kafama estiğinde ve güzel yorumlarla karşılaştığım da bölüm gelecek. Bu bölümde olduğu gibi. Adını hatırlamadığım ama 3 gün önce yorum yapan bir okuyucum için yazdım bu bölümü de adını hatırlamadığım için beni affet. İyi okumalar. Bu arada Karayip Korsanları sevmeyenler siz okumayın. Şaka. See you again. 🥰

Sevilmek için Sevmedim // Hilmur Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin