XXX Final XXX

795 43 49
                                    

Sessizliğin ilaç gibi geldiği dakikalarda gecenin de ihtişamı çökmüştü yanıbaşımıza. Ben başımı onun göğsüne yaslamış, o da kollarıyla beni sarmalamıştı.

Minnet duyuyordum ilk kez varlığına, belki de ilk kez dile getiriyordum minnetimi, bilinmez. Lakin kendimi harap ettiğimi gördüğü anlar ve sonrasında, gerek kendimi yıpratmamam, gerekse sakinleşmem için bir saniye ayrılmamıştı yanımdan. Ne kadar geçtiği bilinmez ama hava kararalı da baya olmuştu. Telefonu susmak bilmemişti başta ama o hiçbirini yanıtlamamış, bir süre sonra da sessize almıştı.
Saniyelerin beni kendime getirdiği uzun anların sonrasındaysa, o ulu çınara sırtını dayamıştı, bende onun varlığına. Sessizliğin büyüsü kaplarken ruhlarımızı, varlıklarımızın birbirine dokunuşu kafiymiş gibiydi bir ömürü burada, bu nüanslarla geçirmek için. Sessizliği dinliyorduk birlikte, tabi bir farkla benim eşsiz manzaramda onun nabzıda yer alıyordu.

Yaşadığının en büyük kanıtı, varlığının devamının garantisiydi bu atışlar. Peki her bir atımı kendi kalbimde hissetmem normal miydi? Büyülü, fazla büyülü bir an diye düşündüm. Yaşamına şahit olmak. Varlığındaki anları elimde tutmak gibiydi. Ömründen bir parça çalıyordum sanki. Benimle olduğu her saniye, varlığında söz hakkına sahipmişim gibi hissettiriyordu bu atımları duymak. Hayatının bir kısmını şu an, benimle, burada sessizce oturarak harcıyordu. Fazla kutsal diye düşündüm. Benim için bir şeylerini, hatta en önemlisini, asla geri gelmeyecek vaktini heba etmesi, fazla kutsaldı.

"Vaktini çalıyorum."

"Dert etme."

"Ama"

Kollarını daha çok doladı tek kelimelik sahte itirazımdan sonra bedenime ve sonra göğsüne yaslı başıma doğru eğilip derin bir nefes daha aldı ciğerleri için. Ben ise daha çok sığındım varlığına. Bu arada evet sahteydi itirazım. Çünkü gitsin istemiyordum. Belki her atımda hayatından bir parça çalıyordum ama sadece bunun farkında olmasını istiyordum. En az benim kadar farkında ama şu an beni bırakmayacak kadar da önemsiz olmasını istiyordum kutsal atımlarının.

" Bu anın sonu geldiğinde yoluna bakacaksın ve altı ayda kurduğun düzene devam edeceksin değil mi?"

"Sanırım."

"Anladım."

Daha da sığındım kucağına bu kez, beni bırakma dermişcesine, hislerimi, düşüncelerimi, inançlarımı önüne serermişcesine daha da sığındım. Anlamasını istedim her bir atımda.

Zaman kavramı onun nabzına sıkışmıştı adeta ve ben bana ayrılan atımın sonuna gelmek asla istemiyordum.

"Peki bakmasan olur mu?" dedim sesim sanki benden çıkmamış gibi pürüzlüydü ve fısıltım boşluğa yayıldı.

"Murat" dedi sadece ama öyle inler gibi, öyle acı çeker bir tonda söyledi ki, kalbim tekledi. Ruhum ezildi sesinin titrek tonunda, hüzün kapladı her zerremi ve gözlerim, kapalı olmasına rağmen sanki bu anı bekliyormuş gibi yaşlarını çıkardı savaş meydanına. Gözlerimin tek cephanesi yaşlarıydı belki de ama savaşmak için akmıyorlar, mağlubiyetten sonra yaralı askerler ve kaybedilmiş, yitirilmiş savaş uğruna varlıklarını sergiliyorlardı. Gözlerimi açtığım bir kaç saniye içinde ise tam kalbinin üzerine doğru, eşsiz son danslarını sergilediler.

Yitirilmiş en güzel savaşımsın sen benim yeşil gözlü çocuk.

"Ağlama" dedi aynı ses tonuyla bu kez de ve bir hıçkırık koptu sesine reaksiyon veren bedenimden boşluğa doğru. Sen bana böyle acı dolu seslenirsin de benden ayakta, tüm dirayetimle durmamamı nasıl beklersin İntepe diye sorguladım zihnimde onu.

Sevilmek için Sevmedim // Hilmur Donde viven las historias. Descúbrelo ahora