otuz yedi.

986 86 15
                                    

(...)

 Alışveriş merkezinin dışında, herkesin oturduğu, çocukların koşuşturduğu, süs havuzunun etrafa yaydığı su sesinin çevreyi biraz sessiz kıldığı bir parktaki bankta JungKook'la yan yana oturmuştuk. İkimizde bir kelime etmiyorduk aslında.

 Ben elimdeki bardağa bakıyor, kendi düşüncelerim arasında süzülüyordum, o ise bir şey demek için arada ağzını açıyor, ama bir şey diyemeyip derin bir nefes alarak ağzını kapıyordu. Aramızda bir gerginlik ya da çekingenlik de yoktu oysa ki. Sadece ne diyeceğimizi bilemiyorduk.

"Uhm... Pekala..." dedim artık konuşmayı başlatmak için. "İkimizde garip bir şekilde sessiziz ve bu biraz garip hissettiriyor." dediğimde başını sallayarak beni onayladı. "Ne desem bilemedim ki... Yoongi ile aranızda ne olduğunu sorsam belki de terslersin diye korktum. Bir şey diyemiyorum bu yüzden."

"Aslında sorabilirsin. Sana anlatabilirim. Biraz uzun, belki de sen sıkılırsın." dedim ve gözlerimizi birleştirdim. Gülümsedi. "Zaten buraya bu konu hakkında konuşmak için gelmedik mi? Neden bir kaç kelime edemiyoruz?" Aynı şekilde gülümsedim. "Hiç bir fikrim yok."

"Bir süre mesajlaştık. Mesajlaşırken konuşmak kolaydı ama şimdi konuşmak garip geliyor."

"Birbirimizle daha yeni tanıştık, bu normal bence. Uzun süre telefonda mesajlaşma ile gerçek hayatta yüzyüze konuşmanın garip hissettirdiğini kabul ediyorum. Ama bu önemli değil o yüzden... Hadi, derdini anlat."

"Pekala... Biraz uzun... Umarım sıkılmazsın."

(...)

"Onun dengesiz hareketleri benim aklımı yiyor, kemiriyor. Bugün canlı yayını aniden kapatmamın sebebi de o. Dengesiz hareketlerini bağdaştırmaya çalıştım. Nedenini düşünürken deliriyorum adeta. Ona bu konu hakkında konuşmamız gerektiğini söylediğimde bana konuşmak istemediğini söyledi."

"Bir şey gizlemiyor mu sence de?" Aniden duraksadım. "Bi-bilmiyorum." Başımı anlamsızca salladım. Haklı olabilirdi.

"Ayrılmanızın sebebini gizliyor da olabilir. Başka bir şeyi de. Dengesiz davranmasının başka bir açıklamasını nasıl yaparım bilmiyorum." Hafifçe dudağımı ısırdım. "Benden neden saklasın ki? Çoktan ayrıldık. Evliliğin köşesinden döndük. Şimdi benden bir şeyler saklaması saçma geliyor."

"Sen onunla yüzyüze konuşamadan sadece böylece kendini yiyip duracaksın. Onu zor da olsa ikna etmeli ve onunla konuşmalısın." 

"Haklısın ama benimle konuşmak istemiyor ki." Başımı umutsuzca sağa eğdim.

"Bende diyorum ki onu zorla. Zorlamazsan hiç bir zaman bilemeyeceksin. Sürekli kendini yiyip duracaksın. En sonunda da delirirsin." Başımı aşağı yukarı salladım. "Zor~" dedim ve hafif kamburlaştım. "Moralini bozma. İnan bana, senden uzun süre saklayamaz. Hem o gece bir şeyleri ağzından kaçırmış gibi gözüküyor."

"Değil mi? Bende o cümlenin anlamsız olamayacağını düşünmüştüm!" Diye tek elimi bacağıma hafifçe vurdum. Başını salladı. "Kendi kendini yiyip bitirdiğin konu bu muydu yani? Ben daha zor bir şeydir diye düşünmüştüm." diye mırıldandığında kıkırdadım ve konuyu değiştirmeye çalıştım. "Sonunda seni de tanıyabildim. Sürekli kaçacağını düşünmeye başlamıştım." O da kıkırdadı.

"Beni başka bir yerden tanıdığını söylemiştin. Nereden tanıyorsun?" Gözlerimizi birleştirip tatmin edici bir cevap için bekledim. "Ortaokulundan. Yani aynı okulda değildik ama ben seninle aynı mahallede yaşıyordum. Seni gördükçe peşine falan takılırdım. Eh, çocuk aklıydı, senden hoşlanmıştım bir ara."

"İşin duygusal boyutu dediğin bu muydu?" Başını salladı. "Buydu..."

Kıkırdadım. "Çocukken hepimiz birilerinden hoşlanırdık. Bence bu normal. Yani hala birilerinden hoşlanıyoruz ama çocukken daha saftık. Tek farkı bu sanırım." dedim ve hafifçe gülümsedim. "Aynen öyle." dedi ve gülümsedi o da. "Eğer Yoongi'yi bulabilirsen bir an önce onunla konuşmanı öneririm. Çok geç olmadan. İşleri çözmek için."Başımı olumlu anlamda salladım. "Pekala, şansımı deneyeceğim." dememle o da gülümsedi. "Seninle tanışmak güzeldi JungKook." dedim ve elimi ona uzattım. Elimi tutup memnun olduğunu belli eden bir ifade ile sıktı. "Umarım tekrar görüşebiliriz.," dediğinde onu onayladım. "Tabii ki de görüşeceğiz!"

(...)

"Yah Min Yoongi!" diye bağırdım evin içinde. Ancak her zamanki 'swag' tutumunu sergilemiş ve yüzüme bile bakmamıştı. Alışveriş merkezine gittiğimde hala kafede oturuyordu ve ben de onu sürükleyerek daha rahat tartışabileceğimiz bir yere, eve, getirmiştim.

"MIN YOONGI!" Sertçe bağırmama mutfaktan söylenerek, ayaklarını yere vura vura yaklaşarak tepki vermişti. "Ne ne ne ne ne? Ne var?!" Sol ayağını da sertçe yere vurarak salonun kapısında durup tekrar bağırmıştı. "Ne?!"

"Otur şuraya." dedim önümdeki koltuğu işaret ederek. Ayaklarını sürükleyerek karşımdaki koltuğa bedenini attı. Bacakları ve kolları yana açılmıştı ve saçı da kendisini fırlatmasını vermiş olduğu sarsıntıyla dağılmıştı. "Konuşmamız gereken konuları bugün burada bitiriyoruz,1 dedim ve işaret parmağımı sertçe ona yönelttim. "Burada soruları sadece ben sorarım." Başını rastgele sallayarak saçlarını düzeltti.

Yandaki koltuktan yastığı tehdit amaçlı elime aldım. "Geçen gece beni aldın ve koltuğa taşıdın. Ağladın. Böyle olmasını ben istemedim, dedin. Sonra düşecekken beni tuttun ve ben uyandım. Sonra da dediklerimi savurdun. Açıklama bekliyorum. Ne demek istedin?"

Yoongi başını cama çevirerek bıkkın bir nefes verdiğinde elimdeki yastığı ona sertçe fırlattım ancak o muhteşem refleksleriyle yastığı bir dirsekle geri sektirmişti. "Deliriyorum ya sayende." Saçımı geriye attım. "Cidden anlamadın mı? Ne demek istediğimi."

Yavaşça cevap verdim. "Yani aklımda bir şeyler var ama nasıl cevaplasam bilmiyorum, emin değilim. Senden onay almaya çalışıyorum."

"Eğer sana bir şey söylemiyorsam ve kısa kısa mesajlar veriyorsam içinden bir şey anlamaya çalışmalı insan." Yastığı yerden alıp ona tekrar fırlattım. "Hatalı olan sensin, direkt açıkla. Uğraltırma beni." Göz devirdi. "Söylemeyeceğim, sen anlamaya çalış."

Ona yaklaştım. "Bana göre," dedim ve sahteden öksürdüm. "Hala beni seviyorsun ama bir nedenden dolayı bana geri dönemiyorsun."

"Harika, başı çok güzeldi ama sonunda batırdın. Hangi neden yani?" Elini cevap beklercesine umutla havaya kaldırdı. "Sakladığın bir şey." Başımı hafif sağa eğerek sormuştum çünkü verdiğim cevap doğru muydu emin değildim. Bu sefer bana yastığı o attı. "Ddaeng!"

"Sensin Ddaeng!" Sinirle bağırdığımda işaret parmağını havada salladı. "Bu sıralar çok bağırıyorsun, ses tellerine zarar vereceksin." Göz devirdim. "Zihnim yeterince zarar gördü. Haklısın, bir de ses tellerimi mahvetmeyeyim." Bana attığı yastığı oturduğu yerin yanına fırlattım. "Pes ediyorum yine ya. Senin karşında pes etmemek mümkün değil ki!" Yanından geçip giderken bileğimden yakalamış ve gitmemi engellemişti. "Pes edemezsin. Gerçeği öğrenmelisin."

"Ağzını açmıyorsun ki." Omuz silktim. "Pes ediyorum. Buraya kadar. Gidip hayatımdaki ikinci adamı ararım artık bende n'apayım!" İmalı konuşmam onun sinirli bir sırıtmaya hakim olmasına neden olmuştu.

Bileğimi bırakmadan ayağa kalktı ve bene yaklaştı. "İkinci adam?" Başımı salladım. "Yani...hayatımın sonuna kadar yalnız kalamam ya." Dudaklarımı birbirine bastırdım. "İnsan ilgiye ve sevgiye ihtiyaç duyuyor bazen." Yapaydan gülümsedim.

Yoongi ise gerçekten kıkırdamıştı. Ardından bileğimi bıraktı ve kapıyı işaret etti. "İkinci adamı'ı bulmakta başarılar." Bunu beklemiyordum işte.

(...)

bu min yoongi ne yapıyor?
bu min yoongi karşısındaki kızın ne adım atacağını biliyor da böyle yapıyor!
evet efendim sonraki bölümü de iki güne kalmadan atarım diye düşünüyorum
teşekkürler
bay bay
-hyhyhye'niz

youtube || min yoongiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin