• Birinci Bölüm •

127K 3.3K 567
                                    

      Hüma

  İşte başlıyorduk... Harika, şık bir restoranda, hayatınızın erkeğiyle buluştuğunuzu düşünün. Pekala, bu biraz abartı oldu. Şey diyelim, şu an için hayallerinizi süsleyen erkek... Muhteşem bir elbise giymişsinizdir. Erkek arkadaşınız sizi bu yemeğe davet ederken, önemli bir gece olacağından bahsetmiştir çünkü. Her kadın ister istemez, acaba evlilik teklifi mi diye düşünür. Çekici erkek arkadaşınız yemeğin sonlarına doğru yerinden kalkar. Yanınıza yaklaşır ve tek dizinin üzerine çöküp, cebinden kadife bir kutu çıkarır. O kutuda ne var dersiniz? Herkes bu sahnede bir tek taş yüzük ya da evlilik teklifinde kullanılabilecek herhangi bir yüzük hayal eder, öyle değil mi? Peki kaç kişi o kadife kutunun içindeki şeyin, bir anahtar olduğunu tahmin edebilir? Ben de edemedim. Hayır, ölüp bitmiyordum evlenmek için ama hayal kırıklığına uğramıştım işte.

  Onur, duygu dolu gözlerle bana bakarak, "Benimle birlikte yaşar mısın Hüma?" diye sordu.

  Yaşardım yaşamasına da, ne amaçla arkadaş? Şuraya bir şaşkın emoji alabilir miyiz? Ya da kızgın... Boynuzlu olan cinsten. Çünkü bu teklifi kabul etmezsem muhtemelen sonum öyle olacak. Ve muhtemelen kabul etmeyeceğim. Amacı belli olan, sonuca odaklı bu teklif benim için bile fazlaydı. Bana boynuz çok yakışırdı zaten. Alıştım o imaja. Sık sık boynuzlanırım.

  Onur, dramatik bir havayla, "Hemen cevap verme," dedi. "Bir düşün. Birlikte yaşamak çok güzel olacak. Her an bir arada olacağız. Her an özlem giderebileceğiz."

  Özlem gidermekten kasıt, bir kadınla yiyişmeye olan özlemi gidermek olmasın Onur Bey?

  "Onur, ben bunu kabul edemem."

  Üzgün bir sesle, "İyi de neden?" diye sordu.

  "Daha birkaç haftadır çıkıyoruz. Birlikte yaşamak biraz fazla değil mi?" Ne ikiyüzlüyüm ama! Adamdan evlilik teklifi bekliyordum bir de!

  "Ben... Senden uzak durmak istemiyorum Hüma. Her şey çok güzel."

  "Yine de erken."

  "En azından düşüneceğini söyle."

  "Pekala, düşüneceğim." Muhtemelen düşünmeyeceğim.

  Onur, kadife kutunun kapağını kapatıp yerden kalktı ve sandalyesine oturdu. Tuhaf gerginlik her geçen saniye büyüyordu.

  "Artık kalksak mı?" diye sordum. "Biliyorsun, sabah çok erken kalkıyorum."

  Abartılı bir gülümsemeyle, "Neden orada çalıştığını gerçekten anlamıyorum," dedi. "Aslında neden çalıştığını da anlamıyorum. Buna ihtiyacın yok Hüma."

  Onur haklıydı. Para kazanmaya ihtiyacım yoktu. Ailem son derece zengindi ve gerçekten harcayamayacağımız kadar çok paramız vardı ancak ben kendi paramı kendim kazanmak, ailemin himayesinden kurtulmak istiyordum. Aslında çok iyi yapabileceğim bir mesleğin ön hazırlığındaydım. Avukatlık okurken son senemde okulu bırakmıştım. Bazı şeyleri zirvede bırakmak gibi bir takıntım var işte. Nitekim ilişkilerimi de hep zirvede bırakırım. Pardon, bırakılırım. Hani ilişkilerin bir dönüm noktası olur ya, hah, işte ben o dönüm noktasında duruyorum uzun zamandır. Acayip merak ediyorum köşeyi dönünce ne olacağını ama dönemedim bir türlü. Hayatıma giren erkekler, götürmüyorlar beni gittikleri yere, hep o köşede bırakıyorlar işte.

  "Orada çalışmayı seviyorum," dedim. Öyleydi de. Güzel bir kahve dükkanında çalışıyor, iyi bir barista olma yolunda sarsak adımlarla ilerliyordum.

  "Senin gibi birine orada çalışmak yakışmıyor. Bizim gibi insanlar öyle yerlere hizmet görmeye gider, hizmet vermeye değil."

  Masanın üzerindeki küçük çantamı elime alıp hızla sandalyemden kalktım. "İnsanları statülerine göre ayıran, bir başkası kendisinden daha az maaş alıyor diye o kişiyi küçük gören bir aptalla muhatap olduğum için şu an kendimden tiksiniyorum Onur. Düşün, senin için ne şahane hislerim var! Üzgünüm ama senin gibi biriyle devam edemem." Tam gitmek için harekete geçmişken, birden durdum. "Aslında üzgün değilim." Cevap vermesini beklemeden ondan uzaklaştım.

Cüretkâr TeklifWhere stories live. Discover now