• On Sekizinci Bölüm •

36.1K 1.8K 148
                                    

     Aslan

  Boş gözlerle tavana bakıyordum. Muhtemelen alarmın çalmasına yalnızca birkaç dakika vardı. Kolumu gözlerimin üzerine yerleştirip kendimi karanlığa gömdüm. Derin bir nefes alıp verdim. Derin ve sıkıntılı bir nefes. Gece boyu bana eşlik eden o hafif koku hala peşimi bırakmıyor ve tüm huzurumu kaçırıyordu. Yalnızca bir gece burada uyumuştu ve kokusu yatağımın her yerine sinmişti sanki. Keşke çarşafları değiştirseydim. Neden kendime eziyet etmiştim ki?

  En sonunda yatakta doğrulup oturdum. Ayaklarımı yatağın kenarından sarkıtıp dirseklerimi dizlerime yaslayarak başımı ellerimin arasına aldım. Şimdi boş gözlerle yere bakıyordum. Eylül'ün hala beni sarıp sarmalayan kokusunu yok saymaya çalışıyordum. Ve kokusunun hiç değişmediğini bilmenin verdiği iç gıcıklayıcı hissi de öyle. Lanet olası kadın.

  Alarmın çalmasıyla başımı kaldırıp komodinin üzerindeki dijital saatin alarmını kapattım. Ayağa kalkıp banyoya yöneldim. Hızlıca duş alıp kurulandım ve üzerimi giyindiğim gibi evden çıktım. Arabama binip yola çıkmamla birlikte gerginliğimin de yavaş yavaş dağıldığını hissediyordum. O eve girmek, yani kendi evime girmek birkaç gündür sebepsizce geriyordu beni. Şeyden beri... Eylül sarhoş bir halde benim evimde kaldığından beri.

  O gece olanları düşündüm bir kez daha. Ne kadar savunmasız göründüğünü, onunla uyumam için ricada bulunmasını... Ona söylesem bana hayatta inanmazdı. Bir de üstüne beni bir güzel pataklardı. İşin aslı ben de inanamamıştım zaten. Yaşadığımız onca şeyin üstüne benimle aynı şirkette bulunması bile yeterince şaşırtıcıyken bir de kalkmış bana sarılmıştı. Hem de bir kez de değil, defalarca. Son derece tuhaftı.

  Hedefime vardığımda arabayı otoparkta benim için ayrılan alana bırakıp hızlıca şirkete giriş yaptım. Asansöre binip yönetim katına çıktım. Asansörden indiğimde seri adımlarla ofisime doğru yürürken görüş açıma Pars'ın odasından çıkmakta olan Eylül takıldı. Kızıl saçları ensesinde sıkı bir şekilde bağlanmıştı. Üzerindeki siyah bluzunun ilk birkaç düğmesi açık bırakılmıştı. Beyaz renk kumaş pantolonu ve siyah renkteki topuklu ayakkabılarıyla hem son derece ciddi, hem de dikkat çekici görünüyordu. Eylül ne zaman dikkat çekici değildi ki zaten? Ama keşke o saçlarını açık bıraksaydı. O zaman daha çocuksu bir görünüşe sahip oluyordu. Daha sevimli ve daha az ciddi.

  Birden yürümeyi kestim. Eylül, hızlı adımlarla yanımdan geçecekken, "Günaydın," dedim.

  Birden durdu ve bakışlarını bana çevirdi. "Günüm, sen benimle konuşana dek son derece aydındı."

  Ellerimi pantolonumun ceplerine yerleştirip tamamen ona döndüm. "Rica ederim bu arada."

  "Ne için?"

  "Sen sarhoşken seninle ilgilendim ya."

  İnce kaşlarını çattı. Açık kahverengi gözleri tehditkar bir şekilde parlıyordu. "Bunu senden istemedim, kendi tercihindi. Bu yüzden sana teşekkür edecek değilim. Yine de kafanı kırmadığıma şükredebilirsin."

  "Kendi tercihim değildi, emin ol. Hüma ya da Lina'yı götürmeyi tercih ederdim ama arkadaşlarım haddinden fazla kıskançlar. Dolayısıyla bana da sen kaldın." Yüzümü buruşturdum. "Benim için seni evime götürmek eziyetten farksızdı. Bir de yatağımda yattın." Gözlerimi devirdim. "Çarşaflarımı kaç kez yıkasam o berbat kokundan kurtulurum?"

  Üzerime doğru yürüyüp işaret parmağını sertçe göğsüme bastırdı. "Kokumu severdin, Aslan. Aslında kokuma bayılırdın. Sırf beni sinir edeceksin diye yalan söylemene gerek yok. Yalan söylediğinde anlayabiliyorum. Gergin olduğunda anlayabiliyorum. Kendini bile kandırabilirsin ama beni asla. Öte yandan, çarşaflarını da itina ile yıkamadığına bahse girerim."

Cüretkâr TeklifHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin