• Dördüncü Bölüm •

60.2K 2.9K 530
                                    

     Çınar

  "Yani sen diyorsun ki, bir otel daha yaptırmalıyız, öyle mi?"

  "Aynen öyle," dedi Pars. "Son üç yılda büyük ilerleme kaydettik. Şimdi durmanın sırası değil. Bence bir projeye daha girişmeliyiz."

  Sahibi olduğumuz Dark Passion markası gerçekten de son zamanlarda epey ilerleme kaydetmişti. Otellerimiz ortalamanın çokça üzerindeydi. Ancak sebepsizce daha ileri gitmek istemiyordum. Gerek yoktu. Her şeyimiz vardı. İhtiyacımız olandan fazlasını kazanıyorduk. Neden daha fazlasını isteyecektik ki? Elbette artan paramızı yine bir köşede saklamıyor, belirli yardım kuruluşlarına bağışlıyorduk ama her yeni otel, daha fazla sorumluluk demekti. Çalışan seçme işi bile başlı başına sorundu.

  "Bilemiyorum," dedim. "Bence bunu biraz düşünelim."

  "Hatta otel değil, bir Tatil Köyü inşa etmeliyiz bu sefer, sadece otel değil. Akla gelebilecek her şey olmalı içinde ve gelen misafirler ihtiyaçları olan her şeyi orada bulabilmeliler."

  "Gerçekten düşünmem gerek. Aslan ne diyor bu işe?"

  Pars, "Ona henüz söylemedim," diyerek bakışlarını piste çevirdi.

  Pars'ın baktığı yöne baktığımda, pistte bir kadınla samimi bir şekilde dans etmekte olan Aslan ile karşılaştım. "Cidden eğleniyor gibi."

  "Kalksak mı artık? Epey geç oldu."

  Başımı olumlu anlamda salladım. "Kalkalım."

  Ayaklandığımız sırada, Pars hızlı adımlarla Aslan'ın yanına gidip ona, muhtemelen gideceğimizi söyleyerek yanıma geri döndü. Birlikte mekandan çıktığımızda, arabalarımıza binip mekanın önünden ayrıldık.

  Yolculuğum sırasında Hüma geldi birden aklıma. Bugün yeni işinde ilk günüydü. Acaba nasıl geçmişti? Eve gitmiş miydi? Tuhaftı. Bu sabah evden ayrılırken ona hem arabalarımdan birinin anahtarını hem de evimin yedek anahtarını vermiştim. Ona neden bu kadar güvendiğimi anlayamıyordum. Elbette kötü biri olmadığı su götürmez bir gerçekti ancak yine de onun hayatıma çok fazla dahil olması izin veriyordum. Bu yersiz davranışımın sebebini bilmeyi gerçekten çok isterdim.

  Eve vardığımda zili çalmak yerine anahtarımı kullanarak içeri girdim. Salondan televizyon sesi geliyordu. Evin içindeki mis gibi yemek kokusu bana ulaşınca, yüzümde bir gülümseme oluştu. Salona doğru yavaş adımlarla ilerledim ancak gördüklerim karşısında epey şaşırdım. Görmeyi beklediğim şey neydi bilmiyordum ama kesinlikle bu değildi. Hüma, uzun koltuklardan birine uzanmıştı. Belli ki derin bir uykudaydı. Uzun saçları ve bir kolu koltuğun kenarından aşağı sarkıyordu. Yüzü kırlente gömülmüş ve dudakları büzülmüştü.

  Omuzumu kapı pervazına yaslayıp Hüma'yı izledim bir süre. Öyle sevimli bir görüntüsü vardı ki, insanın içinde bir sevinç uyandırıyordu. Ona yaklaşıp koltuğun kolunda katlı halde duran kahverengi ince polar battaniyeyi üzerine örttüm. Tam ondan uzaklaşacakken birden durdum. Onu izledim. Ancak hemen sonra bunu iyi bir fikir olmadığına karar verip arkamı dönerek ondan uzaklaştım.

  Salondan çıkacağım sırada, Hüma'nın uyku mahmuru sesi ulaştı kulaklarıma. "Çınar?"

  Hızla arkamı dönüm. "Seni uyandırdım, kusura bakma."

  "Sorun değil," dedi gülümseyerek. Yattığı yerden kalkıp kollarını iki yana açarak esnedi. "Yemek yedin mi?"

  "Maalesef. Yemek yaptığını bilseydim dışarıda yemezdim."

  "Öyleyse sana çay ya da kahve yapmamı ister misin?"

  Bir süre ona baktım. Eğer çay ya da kahve içmezsek muhtemelen ikimiz de yataklarımıza gidecektik. Bu saatte çay ya da kahve içmek iyi bir fikir olmasa da, onunla vakit geçirme fırsatını kaçırmak istemiyordum.

Cüretkâr TeklifWhere stories live. Discover now