• On İkinci Bölüm •

48.5K 2.2K 306
                                    

     Çınar

  Avucumdaki mavi miskete bakıyordum. Hüma'ya her şeyi anlatmanın vakti gelmiş, geçiyordu bile. Ne düşünecek bilmiyordum ama aramızda tek bir yalan bile olmamalıydı artık. Ona değer veriyordum. Bunun nedeni kumsalda tanıştığım o kadın olması değildi. Bunun nedeni, bana hissettirdiği şeylerdi. Aslında yalan değil, ona mesajlaşırken adımı söylediğimde benden şüphelenmesini beklerdim ama hiç oralı olmamıştı. Sanırım şu sıralar buna odaklanacak bir halde değildi. Dudaklarım hafifçe iki yana kıvrıldı. Onun aklını karıştıran kişi olmak bana tuhaf bir haz veriyordu.

  Misketi ceketimin iç cebine yerleştirdim. Masanın üzerinde duran, Hüma ile mesajlaşmak için kullandığım telefonu elime aldım. Ve çok geçmeden Hüma'ya mesaj gönderdim.

Merhaba.

  Tedirgin bir şekilde cevabını beklemeye başladım. Neyse ki Hüma çok geçmeden cevap vermişti.

Merhaba.

Seni görmek istiyorum.

  Şimdiden gözümde canlandırabiliyorum. O kabul edecekti ve görüşme yeri belirleyecektik. Oraya ben gidecektim tabi. Ve o beni görümce epey şaşıracaktı. Kızar mıydı? Bence kızardı ama önemli değildi. Eğer ondan bu gerçeği saklarsam, ilişkimiz için attığımız temeller günden güne çürürdü. Temeli çürükse, ne kadar sağlam kalabilirdi ki aramızdaki ilişki?

  Mesaj geldiğinde sebepsizce birkaç saniye bekledim. Eğer görüşmeyi kabul ederse ben ne hissedecektim? Neticede o adamın ben olduğunu bilmiyordu. Onunla görüşürse bu onu nasıl biri yapardı? Kızamıyordum ona ve hiçbir hatayı yakıştıramıyordum. Çelişkili bir durumda. Hem kabul etsin, hem de etmesin istiyordum. En sonunda mesajı açıp okumaya başladım.

Üzgünüm, seninle görüşemem. Üzerinden çok zaman geçti ve biz birbirimize epey geç kaldık. Zamanımı senin bir gün dönmeni bekleyerek geçirmek yeterince yıprattı beni. Öte yandan dönsen bile hiçbir şeyin değişmeyeceği gerçeğiyle yüzleşmem de epey vaktimi aldı. Bir erkek arkadaşım var, Çınar. Ve benim için son derece önemli. Seninle görüşmek onunla olan ilişkimi riske sokar ve üzülerek söylüyorum ki, sen buna değmezsin. Nihayet her ne olursa olsun yanımda duran bir adama rastladım. Beni avucuma tutuşturduğu bir misketle o kumsala hapseden senin aksine o, verdiği sözü tutacak bir adam. Verdiğin misketi de sana geri göndermek istiyorum. Bunun için bir adres verirsen minnettar olurum. O emaneti haddinden fazla sakladım ve artık bir yük gibi.

  Mesajı kapatıp telefonu cebime yerleştirdim. Ne düşünmem gerektiğini bilmiyordum. Uzun bir süre beklediği adama beni anlatıyordu, beni övüyordu. Ve kötülediği adam da yine bendim. Ah ben nasıl bir saçmalığa bulaşmıştım böyle?

  Ofis kapımın tıklatılmasıyla oturuşumu dikleştirip, "Girin," dedim.

  Kapı açıldı ve Hüma büyük bir zarafetle içeri süzüldü. "Müsaitsen konuşabilir miyiz?"

  "Elbette," dedim. "Senin için her zaman müsait olacağım."

  Hüma, kapıyı kapatıp masamın önündeki koltuklardan birine oturdu. Tedirgin görünüyordu. "Sana bir şey söylemem gerek," dedi bir anda. Saçlarını arkaya doğru itip elleriyle yüzünü yelledi. "Şey, biraz gerginim."

  "Bekliyorum," dedim merakla.

  Ellerini kucağında birleştirip koltukta biraz öne doğru kaydı. "Öncelikle beni hiç bölmeden sonuna kadar dinlemen gerek."

  Başımı olumlu anlamda salladım. "Tabi."

  "Sana bahsettiğim şu adam... Hani kumsalda tanıştığım... Lina benim eski mail adresimi kullanıp ona numaramın yazılı olduğu bir mail göndermiş. O adam bana mesaj attı. Lina beni onunla konuşmaya zorladı ve cesaret konuşması yaptı çünkü söylediğine göre o adamla olan bağımı koparmadan önüme bakamazmışım. Haklıydı da. Yani, sanırım. Neyse, adamın adı da Çınar bu arada. Pek konuşmadık. Benimle görüşmek istediğini söyledi ben de kabul etmedim ve hayatımda birisi olduğundan bahsettim. Bunu senin bilmen gerektiğini düşündüm çünkü aramızda yalan olsun istemiyorum."

Cüretkâr TeklifWo Geschichten leben. Entdecke jetzt