• On Altıncı Bölüm •

41.3K 2K 208
                                    

     Çınar

  "Peki işin sonunda bizi yanlarına çağıracaklarını düşünür müydün?"

  Sorunun sahibine, hafifçe Pars'a döndüm. "Hüma'nın sarhoş olacağını düşünmezdim. Yine de şikayetçi değilim. Neyse ki kendilerini kaybetmeden hemen önce bizi aramayı akıl edebilmişler." Önüme dönüp yürümeye devam ettim.

  "Öyle."

  "Ben şikayetçiyim!" diye bağırdı Aslan. Arkamızdan geliyor ve kucağında Eylül'ü taşıyordu. "Lütfen bana Lina'yı ya da Hüma'yı verin. Ve bu kadını benden alın!"

  Hızla arkamı döndüm. "Avucunu yalarsın!"

  "Al benden de o kadar," dedi Pars.

  Arabalara yaklaştığımızda, valeler hemen harekete geçmiş ve araçların kapılarını bizim için açmışlardı. Pars, kucağında taşıdığı karısını arabasının arka koltuğuna yatırdığında ben de Hüma'yı kendi arabamın arka koltuğuna yatırmıştım. Kapıyı kapatıp sağ tarafıma baktığımda, Aslan'ın Eylül'ü hala kucağında taşıdığını ve arabasının yanında öylece dikildiğini gördüm.

  "Ne bekliyorsun?" diye sordum. "Onu evine götür."

  "Sen iyi misin? Sabah Eylül gözlerini benim evimde açarsa evi başıma yıkar!"

  "Kendi evine değil elbette," diyerek araya karıştı Pars. Arabasının kapısını kapatıp yanıma yaklaştı. "Onun evine götüreceksin."

  "İyi de nerede yaşadığını bilmiyorum!"

  Alnımı ovuşturdum. "Kendi evine götür öyleyse. Sabah da o uyanmadan evden çık."

  Eylül, kollarını Aslan'ın boynuna sardığında Aslan'ın yüzünde şoka uğradığını belirten bir ifade oluştu. "Bana sarılıyor!" dedi, şaşkınlık dolu bir sesle. "Bunu ona anlatsam inanmaz. Bir de pataklar beni!"

  "Uzatma da kadını eve götür," dedim. "Ve sabah o uyanmadan çık."

  Aslan, Eylül'ü arabasının arka koltuğuna yatırıp kapıyı kapattı. Hala epey şaşkın görünüyordu. "Beni neden çağırdınız ki? Eylül'ün yakınlarından birini çağırsaydınız ya."

  "Uzatma da arabaya bin," dedi Pars. "Sanki bilmiyormuş gibi konuşuyorsun. Eylül'ün İstanbul'da hiç yakını yok. Şimdi iyi bir adam ol ve eski günlerin hatırına ona iyi bak."

  "Tamam tamam," diyerek ellerini teslim olur gibi havaya kaldırdı. "Eğer beni mahvetmeye kalkarsa onu sizin üzerinize salacağım."

  "Eylül'den korkan tek kişi sensin," dedim. "Bizim için sorun yok."

  Aslan, yüzünü buruşturarak saçlarını karıştırdı. "Ondan korkmuyorum."

  "Her neyse. Sana kolay gelsin."

  Ön kapıyı açıp direksiyon başına geçtim. Hüma'nın, minik kayışını bileğime geçirdiğim çantasını yan koltuğa bıraktım. Kapıyı kapatıp arabayı çalıştırdım ve yola koyuldum. Pars ve Aslan da benim peşimden yola çıkmışlardı. Bir süre sonra Pars evine gitmek için başka bir yola girmişti. Çok geçmeden Aslan da başka tarafa yönelmişti. Hüma'nın düşme ihtimaline karşılık arabayı olabildiğince yavaş sürüyordum. Nihayet hedefime ulaştığımda rahat bir nefes alabilmiştim. Epey dikkatli bir sürücü olsam da herkes için aynı şeyi söyleyemezdim ve Hüma arka koltukta savunmasız bir şekilde uzanırken gelebilecek tehlikenin ihtimali beni fazlasıyla korkutuyordu.

  Arabayı park ettikten sonra Hüma'nın çantasının kayışını yine bileğime geçirip araçtan indim. Arka kapıyı açıp Hüma'nın kalkmasına yardım ettim. Onu arabadan çıkardım ve hızla kucağıma aldım. Kapıyı kapatıp arabayı kilitledikten sonra hızlı adımlarla apartmana girip asansöre bindim. Asansörden inip daire kapısının önüne geldiğimde Hüma'yı ayaklarının üzerine, yere bıraktım. Belinden desteklemeye devam ederek bana yaslanmasını sağladım. Ara sıra mırıldanmak dışında hiçbir tepki vermemesi ve son derece uysal olması beni gülümsetmişti. Cebimden dairenin anahtarını çıkarıp kapıyı açtım ve Hüma'yı yeniden kucağıma alıp içeri girdim. Kapıyı ayağımla kapatırken Hüma kollarını boynuma sarmıştı. Nihayet yaşam belirtisi göstermesi bir kez daha gülümsememe sebep olmuştu.

Cüretkâr TeklifWhere stories live. Discover now