• On Dördüncü Bölüm •

42.2K 2.2K 306
                                    

     Çınar 

  Banyodan çıktığımda yüzümde kocaman bir gülümseme vardı. Ancak Hüma'nın odada olmadığını görünce gülümsemem yavaşça donuk bir hal almıştı.

  "Hüma?" diye seslendim boşluğa doğru. Umarım sadece havluyla olmam sorun olmazdı. "Neredesin?"

  Belime sardığım havluyu yere bıraktım. Dolaptan siyah bir eşofmanla gri bir tişört çıkarıp hızlıca giydim. Hüma hala ortalıkta olmadığı için içimi garip bir huzursuzluk kaplamıştı. Tam odadan çıkmak için harekete geçmişken gözüme komodinin üzerine bırakılmış şeyler takıldı. Hüma'nın kolyesi, misket ve telefon.

  "Lanet olsun," diyerek komodine yaklaştım ve üzerindeki kolyeyi elime aldım.

  Kalbim birkaç ritim kaçırmıştı. Korkum tüm benliğimi sinsi bir şekilde ele geçirirken düşünebildiğim tek şey Hüma'yı kaybetme ihtimalimdi. Her şeyi anlamış olmalıydı. Böyle öğrenmemeliydi. Kahretsin, vaktinde söylemem gerekirdi! Benden duyması gerekirdi!

  Kolyeyi komodinin üzerine geri bıraktım. Hüma'yı biraz olsun tanıyorsam çoktan gitmişti. Bu durumda yapabileceğim tek şey, dışarı çıkıp onu aramaktı.

  Hızlıca evden ayrılıp arabama binerek yola çıktım. Nereye gittiğimi bilmeden sürmeye başladım arabayı. Bakışlarımı yol kenarlarında dolaştırıyor, çaresizce Hüma'yı arıyordum. Uzun arayışımın ardından arabayı kenara çekip cep telefonumla Hüma'yı aradım. Defalarca ve defalarca. Bıkmadan, usanmadan, büyük bir sabırla ancak açmıyordu işte. En sonunda ona bir mesaj göndermeye karar verdim.

Lütfen telefonu aç ve bir kez olsun beni dinle. Bu kadarını hak ediyorum, hak ediyoruz. Seni kaybetmek istemiyorum Hüma. Bizi kaybetmek istemiyorum.

  Mesajı gönderdikten sonra bu sefer de Lina'yı aradım. Neyse ki birkaç çalıştan sonra telefonu açmıştı. "Efendim Çınar?"

  "Sana özet geçmek isterdim ama kelimeleri toparlayamayacak kadar dağılmış durumdayım Lina. Hüma ile sorun yaşadık ve şu an nerede olduğunu bilmiyorum. Böyle durumlarda gidebileceği bir yer var mı?"

  "Ona ne yaptın?"

  Merakla kaşlarımı çattım. "Ne demek bu?"

  "Beni duydun. Ona ne yaptın? Kızdırdın mı, üzdün mü yoksa kırdın mı? Gideceği yer ruh haline bağlı."

  "Sanırım hepsi birden."

  "Öyleyse s*çtın demektir. Kendine küçük bir bavul hazırlasan iyi edersin. Eğer Hüma'yı bulacağım diyorsan uzun bir yolculuk seni bekliyor çünkü."

  "Bu da ne demek?"

  "Şehir dışında bir evi var babamın. Hüma küçüklüğünden beri orayı çok sever ve bu gibi durumlarda oraya gider. Sana yerini söylerim ama bir şartla."

  "Söyle bakalım," dedim.

  "Bana neler döndüğünü anlatacaksın."

~~~

  Arabadan indiğimde dikkatle çevreme baktım. Adeta ormanla iç içe bir evin önünde duruyordum. Lina'nın tarif ettiği gibiydi aynı. Tek katlı, geniş bir verandaya sahip, bahçesinde iki tane ağaç bulunan bir ev. Burayı bulabilmek için Lina'ya her şeyi anlatmak zorunda kalmak epey kötüydü. İşin tuhaf tarafı, beni hiç azarlamamış olmasıydı. Tanıdığım Lina eline geçen ilk şeyle yanıma gelir ve beni bir güzel pataklar ya da telefonda küfürlerden oluşan bir konuşma yapardı ama yaptığı tek şey bana bu evin adresini vermek, tarif etmekti.

Cüretkâr TeklifHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin