• Dokuzuncu Bölüm •

44.8K 2.3K 117
                                    

     Lina

  Hüma'nın odasına girdiğimde masasının önündeki koltuklardan birine kendimi bıraktım. Somurtmakta olan kardeşime baktım dikkatle. "Bir sorun mu var?"

  "Ne sorunu olacak canım? Hiçbir sorun yok. Artık telefonumu verecek misin?"

  Hüma'nın bu sorusuna başımı iki yana sallamakla karşılık verdim. "Henüz değil."

  Elimdeki telefondan mesaj bildirim sesi yükselince, heyecanla gelen mesajı açtım.

Merhaba, Kar Tanesi.

  Vay vay vay... Demek adam unutmamıştı. Sinsice gülümsedim.

Merhaba.

  Telefonu Hüma'nın masasının üzerine bıraktım. "Artık alabilirsin."

  "Ne yapmaya çalıştığını gerçekten anlamadım Lina. Telefonumu alıp ortalıktan kayboluyorsun ve ne yaptığını bile söylemeden bana geri veriyorsun."

  "Anlatayım," dedim. "Senin yıllar önce yapman gereken şeyi yaptım."

  "Neymiş o?"

  "O adama, hani şu eline bir misket tutuşturup ortadan kaybolan adama eski mail adresinden bir mail gönderdim ve senin numaranı yazdım. Ondan bir haber bekliyordum. Seninki sanki bu anı bekliyormuş gibi çabucak cevap verdi. Hatta şu an senden mesaj bekliyor."

  Hüma hızla ayağa kalktı. "Ne yaptım dedin?"

  "Beni duydun."

  "Lina sen manyak mısın? O adama ulaşmak isteseydim zaten ulaşırdım!"

  "İstiyordun ancak cesaretin yoktu."

  "Belki evet ama artık istemiyorum. Geçmişe çok uzun süre takılı kaldım. Kısacık bir an yüzünden yıllarımı heba ettim. O adamla ne konuşacağım ki şimdi? Umurumda değil! Hepsi aynı b*k! Her zaman bir bahaneleri var!"

  Yavaşça ayağa kalkıp, "Sakin ol," dedim. "Senin neyin var böyle?"

  "Neyim var, öyle mi? Hiçbir şeyim yok! Lanet olası hayatında hiçbir şey düzgün gitmiyor!"

  Masanın üzerindeki telefonu işaret ederek, "O adamla konuş," dedim. "Tüm öfkenin sebebi o. Ona gerçekten güvendin. Güvendiğin ilk adamın seni yarı yolda bırakması erkeklere karşı olan inancını sarstı. Yanlış yapıyorsun Hüma. Herkes aynı değildir. O adamla konuş ve içinde ne varsa dök. Bunu kendin için yap. Yoksa hiçbir zaman yoluna devam edemeyeceksin. Onunla yakınlaş demiyorum. Sadece söylemek istediğin her şeyi söyle ve yoluna bak."

  Hüma'nın bir şey demesini beklemeden hızlıca odasından çıktım. Aklımda onlarca düşünceyle Pars'ın odasına doğru giderken, asansörden inmekte olan Çınar'ın annesini gördüm. Adımlarımı ona yönlendirdiğimde, Lale teyze de beni fark etmişti. Bana doğru yürümeye başladı o da.

  Nihayet yanına ulaştığımda, "Merhaba Lale teyze," dedim. "Nasılsın?"

  Lale teyze, oğluna miras bıraktığı yeşil gözlerini benimkilere çevirerek, "Pek iyi sayılmam kızım," dedi. "Biliyorsun olanları..."

  Aklıma Çınar'ın babamla yaptığı konuşma geldi. Annem bunu bana büyük bir hırsla anlatmıştı. Ben de bundan yola çıkarak söyleyeceklerimi kısa bir an düşünüp konuşmaya başladım. "Haklısın Lale teyze. Biz de çok şaşkınız ama gazetelerde, sağda solda yazdığı gibi bir nişan durumu yok. Sadece evlilik teklifi etmiş Çınar."

  "Kuzum, insan evlenmeyi düşündüğü kişiyi ailesiyle tanıştırmaz mı hiç? Düğünlerini de kendi aralarında yaparlar öyleyse. Çınar'ı arıyorum kaç gündür, açmıyor hergele. Benim senin kardeşine diyecek lafım yok için rahat olsun. Benim derdim kendi oğlumla."

  Bakışlarımı kaçırdım. "Ne diyeyim Lale teyze, haklısın."

  "Sıkma sen o tatlı canını. Şimdi söyle bakalım, gördün mü bugün Çınar'ı?"

  "En son toplantıya girmişlerdi ama belki bitmiştir. Odasına bir bak istersen."

  "Tamam kızım, sağ ol. Şu karışıklık bir hallolsun ailenle de görüşmek istiyorum. Tabi önceliğim Hüma olacak."

  "Elbette."

  Lale teyze yanımdan geçip giderken ona doğru dönüp bir süre arkasından baktım. Ve Hüma'nın keşke böyle bir kaynanası olsaydı diye düşündüm. Çınar da son derece düzgün bir adama benziyordu. Olur muydu ki?

  "Sevgilim?"

  Sesin geldiği yöne doğru döndüğümde, bana doğru yaklaşmakta olan Pars ile karşılaştım. Onu gördüğüm gibi içimde bir heyecan boy gösterdi. Ah aşk, ne güzel şeydi...

  "Merhaba," dedim kocaman bir gülümsemeyle.

  "Merhaba." Yanıma yaklaşıp kolunu belime sardı. "Seni biraz beklettim, üzgünüm."

  "Hiç sorun değil. Artık şu sözünü verdiğin kahveyi içsek mi?"

  Pars, çarpık bir şekilde gülümseyip alt dudağını ısırdı. "Sadece kahve mi?"

  "Şimdilik."

  Birlikte yavaş adımlarla odasına girdik. Pars'ın yaptığı ilk şey dudaklarını benimkilerle birleştirmekti. Bu sırada da kapıyı kapatmakla meşguldü. Onun bu sabırsızlığı çok hoşuma gidiyordu.

  Dudaklarını bir anlığına benden uzaklaştırdı. "Seni özledim."

  "Ben de seni."

  Pars yeniden beni öpecekken, ellerimi omuzlarına yerleştirip onu durdurdum. "Sana bir şey sormam gerek."

  "Sor bakalım."

  "Çınar ve Hüma anlaşabilirler mi sence? Yani şu sahte ilişkileri gerçeğe dönüşse?"

  Hafifçe omuz silkti. "Pek sanmam. Çınar çok kıskanç bir adam. Oldukça zor biri."

  "Yeterince isterlerse olur belki."

  "Sevgilim, kesinlikle yeterince isterlerse olur ama burada erkeklere güvenmeyen Hüma'dan ve hiç uzun süreli bir ilişki yaşamamış Çınar'dan bahsediyoruz." Bakışlarını yere çevirerek çenesini kaşıdı. "Aslında Çınar'da bir süredir bir tuhaflık var."

  "Ne gibi?"

  "Sabah sen gelmeden hemen önce Hüma ile tartıştılar. Çok gerçekçi bir tartışmaydı. Eylül'ün söylediğine göre bir çalışandan kıskanmış Hüma'yı. Tabi Çınar bundan göstermelik bir tartışma olarak bahsetti. Öte yandan daha düne kadar Çınar hiç olmadığı kadar neşeli görünüyordu. Tamam, arkadaşımın mutlu olması elbette hoşuma gider ama en büyük hobisi somurtmak olan arkadaşımın birden gülen yüze dönüşmesi tuhaf geldi."

  "Yani aralarında bir şey mi var diyorsun? Hüma'nın da canı biraz sıkkındı."

  "Hiçbir fikrim yok Lina. Çınar çok ketumdur. Zamanla göreceğiz neler olacağını."

  Kollarımı boynuna sardım. "Haklısın."

  "Şimdi," diyerek beni sertçe kendine çekti. Arkama doğru uzandıktan hemen sonra bir klik sesi ulaştı kulaklarıma. Sanırım kapıyı kilitlemişti. "Nerede kalmıştık karıcığım?"

Cüretkâr TeklifWhere stories live. Discover now