• Final •

40.5K 1.8K 118
                                    

     Hüma

  İşte başlıyorduk... Hiçbir şeyin bir sonu yoktur. Mutlu sonlar, yeni bir başlangıçtır. İşte bu yüzden, başlıyorduk...

  Henüz gençliğe yeni adım attığınız bir zaman diliminde tatile gittiğinizi ve bir gece ailenizle yaşadığınız sorunlardan sonra kendinizi gecenin bir vakti kumsala attığınızı düşünün. Ve o kumsalda size daha öce tatmadığınız, muhtemelen daha sonra da tatmayacağınız şeyler hissettiren o adamla tanıştığınızı düşünün. Elinize tutuşturduğu mavi bir misket ve size geri döneceğine dair verdiği bir söz olduğunu düşünün. Sözünü tutmayışını da... Aradan yıllar geçtiğini ancak yüreğinizin hep o kumsalda kaldığını. Sonra bir gün, yeniden aynı şeyleri hissettiren bir adamla yakınlaştığınızı, yıllardır beklediğiniz o adamın ta kendisi çıktığını... İnanması güç, değil mi? Ben de inanamadım. İdrak sürecim biraz sancılıydı tabi. Bu medcezir hali de Çınar'la beni yormadı değil. Ama asıl inanılması mümkün olmayan kısım bu değil.

  Yıllarımı heba ettiğim o kumsaldaydım şimdi. Boynumda yine misket vardı. Çınar'ın misketi ise muhtemelen cebindeydi. Elimde bir kadeh beyaz şarapla yüksek bir masanın yanında dikiliyordum. Dikkatle çevreme bakıyordum. Tüm yakınlarım buradaydı. Lila ve Doğa ortalıkta koşturuyor, kumsalda olmanın tadını çıkarıyorlardı. Pars ve Lina ise kızları denize girmesin diye sürekli önlerini kesiyordu. Aslan ve Eylül bir köşede laf dalaşına girmişlerdi. Benim ailem ve Çınar'ın annesi koyu bir sohbet içerisindeydi. Çınar ise... Tam karşımda duruyordu. Bir eli cebindeydi. Diğer elinde ise bir kadeh tutuyordu. Dikkatle beni izliyordu. Akşam güneşinin altında nefes kesici yeşil gözleri odağımdaydı. Gerçi geri kalan her şeyi nefes kesiciydi. Beyaz gömleği biraz kırışmıştı. Gri papyonu ise yakasının iki yanından sarkıyordu. Sol elinin yüzük parmağındaki benimkiyle eş olan alyansıysa gülümsememe sebep olmuştu.

  Hey millet! Sonunda başardım. Ben, başarısızlıkları kendine kader bellemiş Hüma. Hayatına giren her erkek tarafından yarı yolda bırakılan, malum köşeyi bir türlü dönemeyen ama o köşeyi dönünce neler olacağını acayip merak eden Hüma. Hayatı boyunca aldığı içinde kadife kutu içeren tek teklif birlikte yaşamak olan Hüma. Şimdilerde mutluluktan ayakları yere basmayan Hüma...

  Çınar, kadehini yakınındaki bir masanın üzerine bırakıp aheste aheste yanıma yaklaştı. Yüzünde hoş bir gülümseme vardı. Çiçek tacımdan kurtulan saç tutamlarımı kulağımın arkasına sıkıştırıp yanağıma minicik bir öpücük bıraktı. Geri çekildiğinde yüzündeki gülümseme genişlemişti.

  "Hayat mucizelerle dolu Hüma. Birkaç saat önce resmi olarak evlendik. Hem de burada."

  "İnsan inanmakta güçlük çekiyor."

  Başını olumlu anlamda salladı. "Kesinlikle öyle." Kolunu belime sarıp beni kendine çekti. "Sevgili eşim, artık evimize gitsek mi? Düğünün bittiğinin farkında herkes. Yabancı kimse de kalmadı zaten. Ne diyorsun?"

  Alt dudağımı ısırdım hafifçe. "Neden olmasın kocacığım?"

~~~

  Evimize girdiğimizde Çınar dudaklarını dudaklarımla birleştirmişti. Beni eşikten kucağında geçirmişti elbette. Tek ayağıyla kapıyı itip kapattı ve bu sırada dengesini kaybetmedi bile. Beni yere bıraktığında gömleğinin düğmelerini iliklerinden çıkarma işine giriştim. Bir yandan da bir hafta gibi kısacık bir zaman diliminde neler olduğunu düşündüm. Kız isteme, söz, nişan ve kına gecesi o kadar hızlı bir şekilde yapılmıştı ki takip etmekte ben bile güçlük çekmiştim. Şimdi ise evliydim.

  Çınar bir anlığına benden uzaklaşıp gömleğini çıkardı ve beni kusursuz bedeniyle baş başa bıraktı. Öpüşmeye devam ederek yavaş adımlarla yatak odamıza geçtik. İçeri girdiğimizde Çınar'ın elleri gelinliğimin askılarına yönelmişti. Bir askımı omuzumdan kaydırıp tenimi açıkta bıraktı ve dudaklarını oraya yönlendirdi. Boynuma, köprücük kemiğime sayısız öpücük bıraktı. Dudakları tatlı işkencesini sürdürürken elleri arkama yöneldi ve gelinliğimin fermuarını aşağı doğru çekerek sırtımı açıkta bıraktı. Bir adım geri çekilip gelinliğimin diğer askısını da sıyırdım omuzumdan. Beyaz gelinlik yavaşça üzerimden süzülüp yere düştü. Sadece iç çamaşırlarımla kalmıştım. Çınar ise bana sanki yeryüzündeki en muhteşem şeye bakıyormuş gibi hissettiriyordu. Bakışları altında utanmam gerekirdi belki ama hayır, utanmıyordum. Kendimi son derece güzel hissediyordum.

  Ona yaklaşıp pantolonunu çıkarmasına yardım ettim. Dudaklarımız yeniden birbirini bulduğunda saniyeler içerisinde yatağa geçtik. Çınar'ın üzerimdeki tatlı ağırlığı öyle çok hoşuma gitmişti ki bunu tarif edecek bir kelime dahi bulamıyordum. İkimiz de tamamen çırılçıplak kaldığımızda beni sımsıkı sarıp sarmaladı. Hiç konuşmuyorduk. Konuşacak pek de bir şey yoktu. Sadece küçük çaplı bir panik halindeydim çünkü hissettiğim yoğun duygular nefesimi kesiyordu ve ben böyle bir gecede kalbimin durmasını istemiyordum.

  Dudakları tenimin her karesini keşfetti. Beni defalarca uçurumun kıyısına taşıdı dokunuşlarıyla. Ama uçurumdan aşağı düşmeme izin vermiyor, adeta benimle oynuyordu. Artık yatakta kıvranıyordum.

  "Lütfen," dedim hızlı soluklarımın arasından. "Seni istiyorum."

  Çınar, başını boynuma gömüp beni çılgına çeviren öpücükleriyle tatlı işkencesine devam etti. "Biliyorum," dedi fısıldayarak. "Ve ben de seni istiyorum."

  "Öyleyse istediğine kavuşmak için daha fazla bekleme."

  Beklemedi de. Usulca karıştı tenime. Öyle hassastı ki bana karşı, ona alışmam için uzunca bir süre verdi bana.

  Bedenim acıyı unutup bir bütün olmanın muhteşem hazzıyla sarıp sarmalanırken Çınar bedenini yükseltip yarı kapalı göz kapaklarının ardından yeşil gözlerini birleştirdi benimkilerle. "Ah Hüma... Bu öylesine güzel ki. Seninle muhteşem olacağını biliyordum ama bu... Bunu anlatmak için tek bir kelime yok."

  Yüzünü ellerimin arasına aldım. "Seni seviyorum."

  "Seni seviyorum kadınım."

  Onu kendime çekip dudaklarından öptüm. Bana kattığı her şeyle ne kadar da tam olduğumu hatırlattım bir kez daha kendime. Nefeslerimiz, tutku dolu seslerimiz birbirine karıştı. Tenimi ona sunmanın bu denli güzel olacağı aklımın ucundan geçmezdi.

  Her şey sona erdiğinde Çınar yanıma uzanıp beni kollarının arasına aldı. Nefesimiz düzene girene dek öylece uzanmaya devam ettik. Hatta uzunca bir süre.

  Sessizliği bölerek, "Sana bir şey söylemem gerek," dedi.

  "Seni dinliyorum."

  "Bana sahte nişanlı rolü için o cüretkâr teklifi sunduğunda senden isteyeceğim şey aslında başkaydı."

  Merakla kaşlarımı çattım. "Neymiş o?"

  Burnunu burnuma sürttü hafifçe. Muzip bir gülümseme vardı yüzünde. "Benim olman."

  Geri çekilip şakayla omuzuna vurdum. "Seni pislik!"

  "Böylesine muhteşem bir kadın karşısında çaresizdim, bana kızma. Ama en nihayetinde istediğimi de aldım hani."

  Kıkırdayarak yatakta doğrulup oturdum. "Demek istediğini aldın, öyle mi?"

  Başını olumlu anlamda salladı. "Hı hı."

  "Öyleyse istediğini alma sırası bende."

  Tek kaşını havaya kaldırdı. "Neymiş o?"

  "Elbette ki sen," diyerek üzerine çıktım ve dudaklarımı teninde dolaştırmaya başladım. "İyi bir öğrenciyimdir Çınar," dedim öpücüklerimin arasından. "Şimdi kıvranma sırası sende."

  "Beni mahvedeceksin, değil mi?" diye sordu, ağırlaşmış bir ses tonuyla. Tam karnının yanına bir öpücük bıraktığımda iç çekti. "Cevabımı aldım bebeğim."

  Kıkırdayarak karnının diğer tarafına geçtim. "Henüz bir şey görmedin."

~ SON ~

Cüretkâr TeklifΌπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα